Güzellik

Güzelliğin Saklı Tarihi

Ruj
Ruj, Fransızca “rouge” kelimesinden, yani “kırmızı” anlamından türemiştir. Kırmızı rujun tarihi, Mezopotamya’ya kadar uzanıyor; bu dönemde kadınlar, yarı değerli taşları toz haline getirerek dudaklarını renklendiriyordu. Mısırlılar, karıştırdıkları çeşitli yağların içine kızıl kurşun ve demir oksit ekleyerek dudaklarını boyardı. Kleopatra’nın rujları ise özel olarak kırmızı böceklerden elde ediliyordu. Ancak, bilinçsizce eklenen zehirli maddelerin de bulunduğu bu karışımlar bazı ölümlere sebep oldu; “ölümcül öpücük” terimi ilk kez o dönemde duyulmaya başlandı. Katı ruj, Endülüslü hekim Abu al-Qasim al-Zahrawi tarafından geliştirildi, fakat Ortaçağ’da ruj kullanımı kilise tarafından yasaklandı. Rujun yaygın olarak kullanılmaya başlanması, 16. yüzyılda İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in ve çevresindeki kadınların kullanımına dayanmaktadır; bu rujlar, balmumu ile çeşitli bitkilerin karışımından elde ediliyordu. 17. yüzyılda, İngiliz parlamentosu ruj süren kadınların cadılık yaptığını öne sürerek bir yasa çıkardı, böylece kırmızı ruj fahişeliğin sembolü haline geldi. 19. yüzyılda Kraliçe Victoria ruj kullanımını uygunsuz buluyordu, fakat ruj kullanılmaya devam etti. Aynı dönemde ABD’de ruj, kırmızı boya ile renklendirildi. Yukarı açılan rujları ilk kez 1915 yılında piyasaya sürdü, ancak bugünkü modern haline 1923’te kavuştu. 30’lu yıllarda reklam sektörü kozmetik dünyasına adım attı, fakat 40’lardaki savaş döneminde üretim düşünce kalıcı rujlar piyasaya çıktı. 50’li yıllarda kırmızı ruj, seksapelitenin simgesi haline geldi. Bu dönem, güzellikleriyle dikkat çeken yıldızların ve Hollywood’un altın çağıydı. 60’lı yıllarda pembe ve bej tonları, 70’lerdeyse bordo ve mor rujlar popülerlik kazandı.

Oje
Mısırlılar, tırnak rengini toplumsal sınıfları ayırt etmek amacıyla kullanıyordu. Nefertiti’nin tırnakları koyu kırmızı, Kleopatra’nın tırnakları ise vişne rengiyle boyandığı söyleniyor. Alt sınıftaki kadınlar ise sadece soluk renkleri kullanabiliyordu. Antik Çin’de soylular, tırnaklarını parlak göstermek için Arap reçinesi, yumurta akı, jelatin ve balmumu kullanıyordu. Sıradan Çinlilerin bu işlemden faydalanmaları yasaktı; tıpkı Mısırlılarda olduğu gibi, tırnak renkleri toplumsal sınıfları gösteriyordu. Dönem boyunca koyu kırmızı, altın rengi ve parlak gri tonları Çinliler için asaletin sembolüydü. 1800’lerde kadınlar tırnaklarını kırmızı yağ ile boyuyordu. Törpünün keşfi, 19. yüzyılda diş hekimlerinin kullandığı aletlerden esinlenen bir doktor tarafından gerçekleştirildi. Fransız manikürü, 30’lu yıllarda popülerlik kazandı. Ojenin nasıl bulunduğuna dair birçok hikaye mevcut; bunlardan biri, 30’lu yıllarda Helen Neushaefer adlı bir ev kadınının özverisiydi. Neushaefer, eşinin boyalarını vernikle karıştırarak ojenin ilk prototipini elde etmişti.

Topuklu ayakkabı
Topuklu ayakkabı modasının ilk adımları M.Ö. 200 yılına kadar uzanıyor. Romalı aktörler için üretilen “kothorni” adı verilen ahşap ve mantar topuklu ayakkabılar sahneye çıkıyordu. Antik Yunan tiyatrosunda ise önemli karakterlerin öne çıkması için topuklu ayakkabılara yer verildi. 1600’lerde erkek ayakkabılarında da topuklara rastlanmaktaydı. Bir kadının, boyunu uzatmak amacıyla ilk kez topuklu ayakkabı giydiği yıl 1533’tür. Floransa’nın tanınmış Medici ailesinin 14 yaşındaki kızı Catherine de Medici, düğününde beş santimetre daha uzun görünmek için topuklu ayakkabı tercih etti. Ayakkabının tasarımcısı olarak ise ünlü ressam Leonardo da Vinci gösterilmektedir. Bu ayakkabı modeli, korseler ve porselen makyaj gibi sınıfsal bir gösterge olarak kabul edildi; zira işçi sınıfının bu pahalı ve kullanışsız ayakkabıyı alacak gücü yoktu. Kırmızı topuklu ayakkabı rengi, bir statü göstergesi olarak ilk kez Fransız Kralı XIV. Louis tarafından kullanılmaktaydı. 18. yüzyılda ayakkabı modası dendiğinde akla Paris geliyordu ve zarif topuklu ayakkabılara ciddi bir talep vardı. Marie Antoinette, 1793’te idama giderken beş santimetrelik topuklu ayakkabılara sahipti. 50’li yıllarda kadınlar, cazibesini artıracak yeni bir ikona, stiletto’ya tanıştı. İtalya’da başlayan bu akım, hem yüksek hem de ince topuklarıyla kadınlar arasında hızla yayıldı. Fransa’da tasarımcı Charles Jourdan, stiletto’larıyla tanınan bir isim haline geldi. Günümüzde yapılan araştırmalar, her 10 kadından dördünün topuklu ayakkabıdan vazgeçemediğini gösteriyor. 1990 yılında, Jean Paul Gaultier’nin Madonna’nın Blonde Ambition turunda sahne kostümü olarak tasarladığı konik sutyen korse, gündemde büyük yankı uyandırarak ünlü modacının ismini bir kez daha duyurdu.

Porselen makyaj
Avrupa’da Orta Çağ, Rönesans ve sanayi devrimi dönemlerinde, sıradan insanlar dışarıda tarımsal işler yapmak zorundaydı; soylular ise böyle bir zorunlulukla karşılaşmıyordu. Bu nedenle ten rengi, toplumsal statünün bir göstergesi haline geldi. Soylu kadınlar güneşten uzak durarak toplumsal hayatta yer almazken, güneşten korunmak amacıyla pudra veya arsenik karışımlı beyaz kurşun kullanarak tenlerini beyazlatmaya çalışıyordu. İngiltere’de I. Elizabeth yüzünü beyaz kurşunla boyarken, o dönemde Japonya’daki geyşalar yüzlerini pirinç tozundan üretilen pudralarla beyazlatıyorlardı. 19. yüzyıla kadar yüz beyazlatmak için, içinde karbonat, hidroksit ve kurşun oksit bulunan özel bir karışım kullanılıyordu. Bu ölümcül karışımın yerini 19. yüzyılda, çinko oksit içeren yeni bir yüz pudrası almaya başladı. 20’li yıllarda sinemanın da etkisiyle beyaz ten modası yavaşça kayboldu, fakat porselen makyaj hâlâ çeşitli şekillerde kullanılmakta.


Orta Çağ’da veba ve tifüs gibi hastalıkların artmasının en büyük nedeni olarak su gösteriliyordu; yıkanmanın insan vücudu için zararlı olduğu düşünülmekteydi. Bu inanış, bazı tarihçilere göre sonraki yüzyıllarda Avrupa halklarının banyo yapmaktan kaçınmasının altında yatan sebeplerden biriydi. Parfümler ise Doğu ülkelerinde oldukça zengin bir kültüre sahipti. Gül suyu, misk ve amber gibi kokular, her sınıftan insan tarafından günlük hayatta kullanılmaktaydı; İpek Yolu ve Baharat Yolu gibi ticaret yolları aracılığıyla, savaşlar veya gezginler sayesinde Batı’ya ulaşmaktaydı. Modern parfüm olarak bilinen ilk karışım, 1370 yılında hazırlandı ve Macar Kraliçesi Elisabeth Von Ungar’a atfedildi; bu karışıma “Macar Suyu” denildi. Parfüm yapımının Rönesans ile İtalya’da 16. yüzyılda gelişim göstermesiyle beraber, Medici Ailesi’nin parfümörü Rene le Florentin’in Fransa’ya gitmesi önem arz etmektedir. 17. yüzyıldan itibaren Fransa, parfüm dünyasının merkezi hâline geldi; 16. yüzyılda ise parfümün en fazla tüketildiği ülke Fransa’dır ve yalnızca kötü kokuları maskelemek amacıyla kullanılmaktaydı. O dönemde şehirlerde kanalizasyon sisteminin yokluğundan ötürü ve Avrupa’nın yıkanmaması, büyük şehirlerde bastırılması gereken yoğun bir koku yayılımına sebep oluyordu. Soylular, kötü kokulardan korunmak amacıyla kokulu eldivenler kullanıyordu. Modern parfümerinin başlangıcı ise 1806 yılında Jean Maria Farina’nın Eau de Cologne’un satışa sunulması ile gerçekleşmiştir.

Yazı: Gülru İncu

Estetiğin, sosyolojinin ve ortak kültürün bir parçası olarak ele alınan güzellik, günümüzde eski Yunan filozoflarının tanımlarından çok daha farklı bir noktaya ulaşmıştır. Günümüzde güzellik kavramı, modern dünyamızda, klişe ifadesiyle, güzelleşmeye katkıda bulunacak her türlü unsuru içermektedir. Çoğu zaman ruj, korse, topuklu ayakkabı ya da parfüm, bir pornografi veya fetişizm simgesi olarak bile algılanabilmektedir. Bugün pop kültürünün en sevdiği bu fetiş nesnelerin ilginç tarihini hiç merak ettiniz mi? “Ölümcül öpücük” söylentisinin rujlar ile bağlantısı nedir? Soylular gibi görünmek isteyen, saray dışındaki halk neden yüzlerini beyaz pudra ile boyamaktadır? Tırnak rengi, bireyin hangi toplumsal sınıfa ait olduğunu gösterebilir mi? Kozmetik devi Maybelline’in maskaranın bulunuşuyla ne gibi bir bağlantısı olabilir?

Maskara
Maskara kullanımı, antik Mısır’a kadar gitmektedir. Mezopotamyalı kadınlar gözlerine sürme çekmişlerdir. İlk maskara, 1913 yılında Fransız kimyager ve parfümer Eugene Rimmel tarafından icat edilmiştir. Maskara terimi, İtalyanca “maschera” kelimesinden türemektedir; “maske” anlamına gelir. Modern maskara, 1913’te T. L. Williams tarafından kız kardeşi Mabel için üretilmiştir ve kömür tozunun vazelin ile karıştırılması ile elde edilmiştir. Williams, bu yeni ürününü postayla satmaya başlamış ve kız kardeşinin adını verdiği şirket bugün kozmetik sektörünün dev isimlerinden biri olan Maybelline haline gelmiştir. O dönemlerde maskara ile rimel arasında belirgin farklar mevcuttu. Rimel yalnızca topak halinde bulunuyor ve ıslak fırça ile uygulanıyordu. Bugün bildiğimiz anlamda maskarayı ise 1957 yılında Helena Rubinstein geliştirmiştir.

Parfüm
Parfüm, Latince “tümüyle uçucu” anlamına gelen “per fumum” kelimesinden gelmektedir. Parfümün tarihi, günümüzden yaklaşık 5000 yıl öncesine dayanır. Bu bilginin en somut kanıtı, firavun Tutankhamon’un mezarından çıkan parfüm şişeleridir. Roma İmparatorluğu’nun erken dönemlerinde, parfüm kullanımı oldukça yaygın olup daha çok dini törenlerde görülürdü.

Korse
Korsenin tarihi, Antik Yunan’a kadar uzanmaktadır ve korse kullanımı ilk olarak Giritli kadınlarda gözlemlenmiştir. Orta Çağ’da kadınlar, vücutlarını şekillendirmek için uzun şeritler halinde kesilmiş kumaşları beline sıkı bir şekilde sarıyorlardı. 16. yüzyıl Fransa’sında, korse bir moda ve statü sembolü haline geldi. Avrupa’da Kraliçe Victoria döneminde, neredeyse bedenin demirden bir kafes içinde tutulduğu ağır korseler ortaya çıkmıştı. Bu korseler, kadının hareket etmesini neredeyse imkansız kılıyordu. Korse zamanla, aristokrat ve burjuva kadınları ile tarım işçileri gibi köylüler için daha hafif modellerde de olsa her kadının dolabına girmeye başladı. Giyişi ve çıkarışı zor olan bağcıklı korseler, 30’lu yıllarda yardım gerektirmeden giyilebilen esnek ve dantelli korselere dönüşmüştü. Tıptaki gelişmelerin korsenin kadın bedeninde yarattığı deformasyonu açıklaması ve toplumsal düzlemdeki ilk feministlerin korseleri kadının bedensel özgürlüğüne engel olarak değerlendirmesi, bu geçişteki önemli sebepler arasında sayılmaktadır. 50’li yıllarda ise Christian Dior’un etkisiyle kıvrımlı vücut hatları ve sivri uçlu korseler yeniden trend haline gelmiştir.