Aşk ve İlişkiler

Seda Diker’den İlişkiler için Öneriler

Kadın matruşka bebek gibi olmalı
Peki kadınların ne yapması gerekiyor? Eğer erkekler bu kadar çabuk uzaklaşıyorsa, kadınların erkeği elinde tutmasını sağlayacak bir yol olmalı. Seda Diker, “Erkeklerin çoğu, kadın için çaba harcamak istiyor. Bir danışanım, bir erkek ona ‘Sen benim aşık olabileceğim kadın modelisin, çok güzelsin, her yönünle iyisin. Artık tek gecelik ilişkilerden bıktım ve sana aşık olmak istiyorum’ demiş. Kadın, bu durumu bana anlatırken, ‘Sana aşık oldum diye geldi!’ diyor. Ancak bu hatalı! Çünkü erkek o anda aslında, ‘Beni kendine aşık et’ diyor. ‘Aşık olabileceğim kadınsın’ derken, bu, onun aşık olduğu anlamına gelmiyor. Kadının belirli şeyler yapmasını bekliyor. Ama kadın bunu fark etmiyor. Erkek, heyecan yaşamak ve şehvet hissetmek istiyor; fakat aynı zamanda kadını yakalamak için bir av peşinde. Düşünmek, plan yapmak, risk almak ve rekabet etmek istiyor. Fakat biz kadınlar bunları onlara yaptırmıyoruz. Yanlış anlaşılmasın, bu kadınların zor olması gerektiği anlamına gelmiyor. Mesela yeni tanıdığınız birine, zihninizin derinliklerindeki yargılanma riskine sahip özel düşüncelerinizi hemen açıklamazsınız. Birine bir şeyler hissettiğinizde, pat diye ‘Sana aşığım’ demezsiniz; onun yerine ‘Senden hoşlanmaya başladım’ dersiniz. Kendinizi açmak kademeli olmalı. Fakat bedeni hızlıca açıyoruz. Kadın olarak bedenimizi ruhumuzdan, kalbimizden ve zihnimizden daha değersiz görüyoruz. Bu şekilde hareket ediyoruz. Oysa erkek mücadele etmeli. Beden, kalp, zihin, ruh matruşka bebek gibi katman katman açılmalı. Erkek bir kapağı açtığında, alttan bir şey çıkmalı. Çünkü erkek henüz bunu hak etmiyor. Bir süre sonra, erkek hak ederse bir katman daha açılacak. Kadın cinsellikte de bunu başarabilirse, asla elde edemeyeceği bir erkek yoktur. Eğer ilgi, başlangıç veya karşılıklı bir çekim varsa, bu erkek kalıcı olabilir” diyor.

Yedi kimlikli kadın

Seda Diker’e göre, kadınlar yedi farklı dişi kimliğe sahiptir. Bu kimliklerin her birinin yüksek düzeyde ve öz güvenli olması gerekiyor. Kimlikler; bakire, fahişe, özgür, cadı, lolita, bilge ve anne. Biz Türk kadınları en çok anne kimliğini sergiliyoruz. Biraz bilge kadını, çok az özgür kadını, zaman zaman cadı kadınlığı ve genellikle bakire kimliğini öne çıkarıyoruz. Diğer kimlikleri ise sıklıkla kullanmıyoruz. Bakire kimliğine sahip olan fahişe olamıyor, fahişe olan bakire olamıyor. Oysa bu kimlikler birlikte var olmalı. Kimliklerinizi aktif olarak ne kadar kullanabilirseniz, erkek tarafından o kadar derin bulunursunuz ve o kadar peşinizden gelir. Çünkü erkekler keşfetmek istiyor.

Yazı: Nilgün Yıldız

Daha önce ‘Aslında Ayrılık da Yoktur’ ve ‘Aslında Giden Erkek Yoktur’ kitaplarını bir çırpıda okumuş ve son kitabı ‘Haz’ı ilk çıktığı gün almış biri olarak, bu röportajı ne kadar çok yapmak istediğimi belirtmek istiyorum. Evet, kabul ediyorum ki günümüzde çok fazla terapi yöntemi var ve kişisel gelişim sürekli gündemde… Peki, ‘Neden bu kitap?’ diye soracak olursanız, bu kitap ‘beni, benim gibileri ve çevremde olanları’ anlatıyor. Günümüzde kadın ve erkek ilişkileri genellikle bir ay içinde sona ererken; en güzel, en başarılı kadınlar bile ilişki yaşayamayacaklarından şikayet ederken; hatta evlilikleri bir prenses hikayesi gibi başlamaktan, bir kurbağa masalına dönüşmüş kadınlar artmışken bu kitap bana umut verdi. Bu nedenle, Seda Diker ile konuşurken sadece keyifli bir sohbet gerçekleştirmedim, aynı zamanda kadın ve erkek ilişkileri hakkında bildiklerimi yeniden gözden geçirdim. Eğer siz de yaşadıklarınıza anlam veremeyen ve ‘neden hep beni buluyor?’ diye soranlardansanız, cevabı burada bulmak mümkün!

‘Haz’ı yazma fikri nereden çıktı? sorusuna Seda Diker şöyle yanıt veriyor: “Ben hep ilişkiler üzerine çalışıyorum. Ancak kadınlarda gözlemlediğim en büyük sorun, cinsellik konusunda var olan tabular. Bu tabular, en modern yetiştirilmiş kadınlardan, zihnen en kapalı olanlara kadar her kadında mevcut. Kadınlar kendilerini özgür hissetseler de cinsellikle ilgili sorunlar yaşıyorlar. Erkeklerde ise bir kadınla yatağa girdikten sonra cinsel yaşam başlıyor. Eğer erkek, kadını sığ bulursa, yani erkeğin cinsel enerjisi ile kadının enerjisi eşit değilse, erkek ilişkinin güzel gittiği bir dönemde bile çekip gidebiliyor. Giderken, kesinlikle kadına bu nedenle yani cinsellikte sığ bulduğu için gittiğini söylemiyor. Mesela, ‘İşlerim çok yoğun’ diyor; ama ilişkinin başlarında işleri bu kadar yoğun değildi. Gitme esnasında ‘Sen harikasın, ben sana layık değilim’ gibi klasik yalanlar da söyleniyor. Kadın ise ne olduğunu anlamadan acı çekmeye başlıyor. Gerçek durumun nedenini anlayabilenler, erkeğin terk edişinin cinsellikle ilgili olduğuna ikna olmuyor. O kadar büyük bir tabu var ki… Bu, anne veya babanın söylememesiyle değil, toplu bilinçten öğreniliyor. ‘Erkekler yatağa girdikten sonra değişir, seni mendil gibi kullanır ve atar’, ‘Kolay kadın olursan, erkek seni istemez, evlenmez’ şeklinde devam ediyor. Ben bu boşluğu gördüğüm için ‘Haz’ı yazdım.”

İlişkiler değişiyor!

Günümüzde kadınlar, ilişkiyi de farklı bir şekilde yaşamaya başladı. Kadın ilişkiye başladığında, önce erkeğe güvenmek istiyor. Bunun olması içinse önce sinemaya gitmek, belirli bir kitap hakkında tartışmak, yemeğe çıkmak gerekiyor. Seda Diker, “Bana gelen danışanlarıma bakıyorum; erkeğin iki ya da üç haftada bir aradığını görüyorum. Hep gizli kapalı ortamlarda toplanıyorlar. El ele tutuşup arkadaş çevresinde bulunmuyorlar. Erkek, ‘Planım var’ diyor, kadını çağırmıyor. Bu bir ilişki değil, ama kadın böyle düşünmüyor. İlişki olması için haftada 2-3 kere görüşmek, arkadaş çevresiyle tanışmak ve hatta ilerleyen aşamalarda ailelerle tanışmak gerekir. Bu arada kadın, talep ederken nasıl yapacağını da bilmelidir. Erkeğe ‘Beni neden arkadaşlarınla tanıştırmıyorsun?’ diye dır dır etmek yerine, lolita yani şımarık bir kız olmalı. Bu kişiliği 12-16 yaş aralığında öğreniyor. Mesela bir sosyal ortamda çok eğlenirken, erkeğe ‘Çok merak ediyorum, arkadaşların sana ne kadar hayran? Seni onların yanında görmek isterdim’ demeli. Eğer bunu söyledikten sonra erkek arkadaşlarıyla sizi tanıştırırsa, evet bu sizin erkeğinizdir. Tanıştırmazsa, bir adım daha ileri gitmemek gerekir. Matruşka bebeğin bir sonraki kapağı açılmamalı. Erkekten bir şey talep ederken duyguyu belirtmek gerekir; ‘Beni götür’ demek yerine, onu onurlandırarak istemelisiniz. Kadınlar, ‘Neden pohpohlayayım?’ diyor. Zaten böyle hissetmediğiniz bir adamla birlikte olmamalısınız. Fikirlerine hayranlık duymadığınız biri sizin erkeğiniz değildir. Bu nedenle, neyi talep etmeniz gerektiğini bilmelisiniz. Talebi lolita ile yapmalı, şefkat uyandırmalısınız. Erkek gibi hissettirmelisiniz. Erkek enerjisi kurtarmak, vermek ve tatmin etmek üzerine kurulu. Maskülen enerjinin tanımı da budur” diyor.

Kadın özgürlüğü

Güçlü kadın ile özgür kadın arasında bir fark vardır. Özgür olmak güçlü olmanın yanıltıcı bir yönüdür. Kadınlar ‘Ben yatağa da girebilirim, her şeyi de yaparım, erkeğe muhtaç değilim’ diye düşünüyor ama bu bir yanlış anlamadır. Çünkü bu kadın aslında en bağımlı ve güçsüz hale geliyor. Kendini kolayca verdiği için erkek daha az aramaya başlıyor. Evine döndüğünde kapıyı kapattığında ‘Neden aranmıyorum?’ diye üzülmeye ve sıkılmaya başlıyor. Negatif duygular ortaya çıkıyor. Bu his, onu zayıflatıyor. Gereksiz hatalar yapmaya başlıyor. Mesela aramaması gereken bir yerde erkeği arıyor ya da taciz edebileceği bir yerde durum yaratıyor. Diker, “Kadınları ve erkekleri de görüyorum. Erkek, bir kere yattığı kadına ‘Bitti’ diyerek mesaj atıyor. Kadın, üç hafta sonra ‘Seni özledim’ diye mesaj atıyor. Bu, kadının bir planı. düşünüyor, duygu hissediyor, bunu söylemek için üç hafta plan yapıyor. Erkek, ‘Ben kötü davrandım, hâlâ seni özledim’ diye düşünüyor; bu durumda erkek üzerindeki ilgi daha da azalmış oluyor” diyor.

Peki, böyle bir durumda ne yapılmalı? “Kadın zaten bu durumda kalmamalı. Bu çok yanlıştır. Bu zayıf bir kadın davranışıdır. Güçlü kadın, özgür kadın kimliğine sahip olan kadındır. Yani kapısını kapattığında, erkek düşünmeyecek. Kendi misyonunu, hayatındaki keyifleri, işini düşünecek. Kim varsa hayatında onlardan maksimum keyif alıp, erkeği düşünmeyi, ilişki istemeyi reddeden kadın özgürdür. Ne kadar duygusal boşluğunuz varsa, onu zayıflatacak veya azaltacak şeyler yapmalısınız. Bu iş, çok kolay görünse de zordur çünkü korkularımız vardır. Korkular temizlendiğinde, kadınlar güçlenir ve yedi kimlik özgüveniyle yükselmeye başlar. İşte o zaman kapınızda erkekler dizilmeye başlar” diyor.

Erkekler ne diyor?

Seda Diker’in kitabını yazarken yaptığı araştırmalara göre, erkekler yatağa girdiklerinde çok farklı düşüncelere sahip oluyorlar. Diker, “Kadınlardan o kadar farklılar ki. Mesela erotik film izlerken, kadın ‘Kadının göğüsleri benimkinden büyük galiba. Bacağını nasıl kaldırdı, acaba zevk alıyor mu?’ diye düşünür. Erkek ise karakterin sevişme tarzını, kadının vücudunu ne kadar fethedeceğini düşünür. Yani erkek fethetmek, kontrol almak, kazanmak üzerine odaklanıyor. Normalde çiftler yatağa girdiklerinde erkek, ‘Elde ettim, başardım, gücümü ispatladım’ diye düşünerek güç peşinde koşuyor. Aşka dönüşmediğinde, zamanla tekdüzelik oluşuyor. Yatakta kendi bedenine odaklanıyor. Mastürbasyon gibi otomatik işlemler yapmaya başlıyor. Gözleri kapalı sevişiyorlar. Gözleri kapalı olan kişiler, kendi bedenlerindeki hazzın nerede olduğunu tespit etmeye çalışıyorlar. Bu sırada başka bir kadını hayal edebilir, ertesi gün halletmesi gereken işleri ya da ödemeleri düşünebilir. Kadın ise hayal kırıklığı dolu olduğu için yatakta nasıl sevildiğini ölçmeye çalışıyor. ‘Oram mı göründü, buram mı? Orgazm oldum mu, olamadım mı? Erkek beni beğendi mi, sevildim mi?’ gibi tamamen görüntüsü ve bedeni ile ilgili endişeleniyor. Erkek ise aşka gelirse bunların hiçbirine odaklanmıyor. Şunu iddia edebilirim: Erkeğin doğuştan gelen bir özelliği olarak cinsel organı dışarıdadır. Kalbi ise içerde. Erkek, kadının içerisine girdiğinde, başka bir varlıkla birleşiyor ve onu fethediyor. Kadın böyle değil. Kadında cinsel organ da kalp de içeride. Başka bir varlığı içeri kabul ederken kalbi de istemeden açılıyor. Ne kadar istemezse istemesin, 3-5 defadan sonra kalbi açılacaktır. Bu nedenle erkeğin kalbini, penisle birlikte harekete geçirebilmek gerekiyor. Erkek, aşka programlanabiliyor. Zaten aslında erkek de bunu istiyor” diyor.İlk geceden aşk bulunur mu?

Günümüzde kadınlar da erkekler gibi cinselliği özgürce yaşıyor. Peki, vücudumuzu ilk geceden açtığımızda bir erkeği aşık etme şansımız var mı? Seda Diker şöyle yanıtlıyor: “Kadın, ilk geceden birlikte olduğu erkeği aşık edebilir ama bunun için kadının korkusuz olması gerekiyor. Erkek gider diye bir korkusu olmamalı. Çünkü bilinçaltı korktuğumuzu başımıza getirir. Bilinçaltı duygu ve inanç üretir. Her duygu, pil gibi bir manyetik alan oluşturur. Değersizlik duygusu ve kaybetme korkusu ön plandadır. ‘Aman, çeker gider, bana hafif kadın der’ gibi tüm bu duygular, manyetik bir çekim alanı yaratıyor. Bu durumda kendinize kimi çekersiniz? Sizin manyetik alanınıza uygun birini çekersiniz. Eğer hemen yatağa girerseniz, sizi değersiz görecek bir erkek çekersiniz. Böyle olmayan bir erkek de olabilir ama bilinçaltı korkuları başımıza getiriyor. Bu nedenle bu korkuları temizlemek gerekiyor.”

Manyetik alan nedir?

0-5 yaş arasında çoğu şey yazılı hale geliyor. Bu programlamalar, bilinçaltındaki kodlamalar sadece aileden gelmiyor. Manyetik alandan da kaynaklanıyor. Her duygu ve düşünce, toplu bir bilinç tarafından yayılıyor. Öncelikle aile bilinci var; bu, anne, baba ve kardeşler ile çekirdek aile bilinci anlamına gelir. Manyetik alanda, çekirdek ailenin yayılan bilgileri mevcuttur. Bir sonraki grup ise tüm atalar, anneanneler, babaanneler. Örneğin, çok fazla evlenememiş, yalnız, mutsuz ve aldatılmış kadın üç nesil varsa, dördüncü nesil kadın mutlaka bu konuya odaklanıyor. Ayrıca, oturduğumuz şehrin toplu bilinci var. Ankara’nın toplu bilinci farklı, İstanbul’un farklıdır. Türkiye’nin toplu bilinci de vardır, sonra dünya bilinci geliyor. Seda Diker, bazen sadece çocuklukta geriye gitmenin yeterli olmadığını belirtiyor. Tüm kayıtların duygularının pil gibi çalıştığını göz önünde bulundurursak, her birinin bir artı ve bir eksi kutbu olduğunu anlamalıyız. Her birinin birer alt egosal taktiği bulunuyor. Değersizlik duygusu varsa, bir tarafınız kibirli bir kadın, diğer tarafınız ise korku dolu bir kadın olabiliyor. Suçluluk duygunuz varsa, bir tarafınız bencilken diğeriniz korku ile dolu olabiliyor. Bu gibi tüm ego kimliklerini ifade etmek gerekiyor. Diker, “Biz egolar tetiklendiğinde, başımıza gelenleri başka insanlara anlatıyoruz ama bu şekilde acımız azalmıyor. Herhangi bir reaksiyon geldiğinde büyüklüğü artıyor. Egosal taktikleri sıfırlanmalı. Danışanlarımla çalıştığımızda, bedene güven duygusunu yerleştiriyoruz; böylece kişinin hafiflemesini sağlıyoruz” diyor.

Yatakta istekli mi olmalı frijit mi?

Türk kadını cinselliğini korkarak yaşıyor. Yatağa girdiğinde hepsinin kafasında şu sorular var; ‘Çok istekli olursam basit görünürüm, isteksiz olursam frijit görünürüm, hemen birlikte olursam ucuz kadın olurum, hiç olmazsam cinselliğim olmaz…’ Kız çocuklarına şu biçimde bir yetiştirme tarzı uygulanıyor; ‘Aman kızım, sen bilirsin ne yapacağınızı, erkeklerle oyun olmaz, biz seni ordunun içine sokarız.’ Bu aslında ‘sakın bir şey yapma, bekaretini koru’ demek. Seda Diker, “Kızlık zarı bu kadar büyütüldü ki, sanki her derdin devası. Ama böyle bir şey yok. Hâlâ bakire olup 35-40 yaşında evlenmemiş, istenmemiş bakire kadınlar var. Çünkü toplumsal gerçek, bir önceki neslin değer yargılarını empoze ediyor. Bakirelik, bir ruhtur; sadece kızlık zarı değildir. Bir kadının, erkeğine kendisini teslim edebilme sanatıdır. Kadın, teslim olurken bir yüz görümlüğü ister, kendini yavaş yavaş açar ve hızlı bir şekilde ilişkiye girmez. Talepte bulunur. Bakire, masumiyetiyle bir erkeğe yaklaşır. Kirlenmemiş olmalıdır ama bu bedensel bir kirlenme değil, duygusal olarak kirlenmemiş olmalıdır. Böylece taze bir başlangıç mümkün olabilir. Kadınlar olarak bir erkeğe yaklaştığımızda, her şeyi bedene indiriyoruz. Böyle olunca kadın, yatağa girdiğinde ya suçluluk ya da ucuz hissetmeye başlıyor. Böyle bir düşünceyle evlendiği gün bir gecede fahişeliğe geçmesi bekleniyor. Erkekler de bu durumdan bıkıyor” diyor.