Oyunlar ve Aşk
Yazar: Baran Alışkan
Göz göze ve diz dize geçirilen anlar, birlikte kurulan geleceğe dair hayaller, hayatın monotonluğundan bıkan bedenler ve sonrasında sıfırdan başlayan bir pandemi deneyimi ile düşündüğümüzden çok farklı bir yaşam. İtiraf edelim ki, bir yıl önce dört duvar arasında kapandığımızda ve evden çalışma düzenine geçtiğimizde bugünleri böyle hayal etmemiştik. İlk günlerin ‘yapılacaklar listesi’ yavaş yavaş yerini erteleme alışkanlığına bıraktığında, bazı şeylerin değişmeye başladığını fark ettik. ‘Şu bir hafta boyunca hiç bir şey yapmadan otursam…’ dilekleri gerçekleştikten sonra içimizde beliren ‘keşke farklı bir şey dileseydim’ sesi ise susturulamaz hale geldi. Aynı evi paylaşan romantik aşıkların şehir ve iş yaşamından kalan zamanı çaresizce değerlendirmeye çalıştığı dönemler çok da uzak değil. Tam da birbirimize daha fazla zaman ayıracağımızı düşünmeye başlamıştık ki, olağanüstü koşullarda bulunduğumuz gerçeği bir tokat gibi yüzümüze çarptı. Pencereden dışarı bakın, sosyal medya uygulamaları arasında gezinin ya da sadece bir anlığına düşünün… Bu dönemde her şey değişmiş olabilir ama ilişkiniz değişmemiş mi? İkili ilişkilerin alan mücadelesine yalnızca kenardan bakıyoruz. Yoksa bu bir taktik savaşı mı?
HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM
Romantik ilişkilerde kişisel alanlar ve birlikte geçirilen zamanın önemi hakkında konuşmak istiyoruz. Çünkü aynı evde geçirdiğimiz günlerin eski normallerimizle kıyaslandığında bize sunduğu yanıltmalardan kurtuluyoruz. Haftanın her günü işe gittiğimiz, arkadaşlarımızla kahve içip vitrinlere baktığımız günler, şimdi rahat pijama takımları ve ekran makyajlarıyla, bitmek bilmeyen mesailerle ve sonsuz atıştırmalıklarla yer değiştirdi. Günlük telaşlar yüzünden birbirlerine hasret kalan modern aşıklar, artık evlerin gözde objeleri haline geldi. Peki, bu süreçte kişisel alanlarımıza ne oldu? İşte modern aşıkların gerçek gündemi tam olarak budur!
TAKTİK SAVAŞI
Romantik aşıkların alan mücadelelerini takım oyunlarındaki iki farklı savunma kanalı ile yorumluyoruz: alan savunması ve adam adama savunma. Alan savunması, belirli bir sınırın savunulmasıyla tanımlanan bir bölgeyi koruma yöntemidir. Adam adama savunma ise (ne yazık ki ismi cinsiyetçi bir yaklaşımla belirlenmiş) her bir oyuncunun belirli bir oyuncuyu işaretleyerek gerçekleştirdiği ve tüm mücadeleyi birlikte sürdürmeye odaklanan bir durumdur. İkili ilişkilerin dört duvar arasındaki romantik anlarının kadrolu bir ev arkadaşlığına dönüşmek üzere olduğu bu süreçte sizin aşkınız sahada nasıl bir mücadele veriyor? Öncelikle belirtelim ki, bu satırlar derdimize derman olmayacak, aksine yalnız olmadığımızı ve pek çoğumuzun benzer durumlarla karşılaştığını işaret eden bir dertleşme olma ihtimali var. Konu açılmışken, ne dersiniz; kişisel alanlarımız gerçekten bir taktik savaşı olabilir mi?
ALANDAYIZ!
Alan savunması ve adam adama savunma olarak ayırdığımız çiftler arası alan mücadelesine başlamadan önce ‘kişisel alan’ kavramını netleştirelim. Kişisel alan, insanların kendilerini rahat hissettiği ve çevresindekilerle arasında mesafe olan, elbette fiziksel bir yakınlığın olmadığı bir durumdur. Geride bıraktığımız olağanüstü koşullar, tam zamanlı veya yarı zamanlı kapanmalar ve diğer sebep dolayısıyla evlerimizden çıkamadığımızda, partnerlerimizle 7/24 birlikte olmanın da mutlak sebebi haline geldi. Psikiyatrist ve Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Onur Okan Demirci, pandemi döneminde ev dışında kişisel alan olarak kullanılan yerlerin artık ulaşılamadığı için çiftlerin daha fazla birlikte vakit geçirmeye başladığını belirtiyor ve ekliyor: “Bu durumu yönetemeyenler birbirlerine zarar verebilir. Ev içinde kişisel alanlar yaratamadığınız sürece, daha önce sizi rahatsız etmeyen durumlar artık rahatsız etmeye başlayabilir, geçmişte rahatsız olduğunuz durumlar ise daha fazla can sıkıcı olabilir. Çiftlerin birbirlerine tahammül sınırları düşebilir.
Önlem alınmadığı takdirde; duygusal şiddet, fiziksel şiddet, ayrılık veya boşanma gibi durumlarla daha sık karşılaşma ihtimalimiz artar.” Birbiriyle yoğun bir etkileşimde bulunan modern aşıkların sorun yaşamasının normal olduğunu bu şekilde öğreniyoruz. Kısacası, sorun sizde değil, bu dönemde de bir miktar. Kişisel alanın ilişkilerimize olan etkisi üzerine Klinik Psikolog Feyza Cebeci’nin görüşlerine kulak verelim: “Araştırmalar, kişisel alanı olmayan ya da bu alanı istediği gibi kullanamayan insanların; kaygı, kırgınlık, öfke, kızgınlık ve saldırganlık gibi duygulardan kaynaklanan şiddetli davranışlar sergileme ihtimalinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Kişisel alan; bireyin bedensel, ruhsal ve sosyal bir gereksinimidir. Mutlu çiftler değerlendirildiğinde, çiftlerin birbirlerine ihtiyaçlarını sıkça dile getirdiklerini ve kendilerini iyi hissettirecek davranışlarla sözlerde bulunduklarını açıkça görebiliyoruz.” Kişisel alanın önemini bir kez daha vurgulayarak sahaya iniyoruz.
Hayal edelim ki güzelce döşenmiş bir oturma odasında modern bir çift var. Çiftimiz, bir yılı aşkın süredir sadece zorunlu haller dışında evlerinden çıkmamış olsun. Evden çalışmaya olanak tanıyan işler sayesinde sabah erken saatlerden akşam geç saatlere kadar bilgisayar başında olmalarının pek de uzak bir ihtimal olmadığını düşünelim. İki farklı senaryoyu göz önünde bulunduruyoruz. Alan savunması taktiğini benimseyen çiftler, tamamen kendilerine ait bir zaman ve alan yaratarak öncelikle bireysel mutluluğu hedefleyecektir. Bu sayede önce kendilerini, ardından ilişkilerini koruyarak en iyi olanı istemek için çabalayacaklardır. İşlerinin ardından egzersiz yapabilir, keyifli bir çay içerek dinlenebilir veya en yakın parka kısa bir yürüyüş yapabilirler. Sonunda da kalan zamanlarını sevgilileriyle geçirirler. Adam adama savunmayı benimseyenler ise tüm boş zamanlarını partnerlerine göre ayarlayarak birlikte olmanın eşsiz mutluluğunu anbean yaşayacaklardır. Mola zamanlarını birbirlerine göre düzenleyecek, çocuklarıyla ilgilenecek ve kalan vaktini güzel bir film izleyerek değerlendireceklerdir. Her iki durumu iyi veya kötü şeklinde değerlendirmek ise mümkün değildir (Bkz. Mükemmel ilişki mümkün mü?). Herkes kendi kişisel alanı ve mutluluğunda sorumludur. Ancak her iki durumun da artı ve eksileri mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Psikiyatrist ve Psikoterapist Onur Okan Demirci, ülkelerin sınırlarını korumanın ne kadar önemli olduğunu belirtirken, ilişkide bireysel sınırları korumanın da aynı şekilde önemli olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Sınırları olmayan bir kişi, sınırları olmayan bir ülkeye benzer. Herkes istediği zaman girebilir, istediği gibi davranabilir, dilediği zaman da çıkabilir. Yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi, duygularımızı, isteklerimizi, arzularımızı en sağlıklı şekilde fark edebileceğimiz yerlerdir. Kendisine kişisel alan yaratamayanlar, başkasını içeri alacak alanı da oluşturamazlar.” Evet, ‘yerim çok dar’ diyenler haklılarmış.
Bu dönemde duygularımızla daha çok yüzleşme ve ilişkilerimizi daha iyi analiz etme fırsatı bulabiliyoruz, yorumunu Uzm. Psk. Feyza Cebeci şöyle yapıyor: “Pandemi döneminde genel olarak yoğun bir kaygı ve stres altındayız. Bu süreçte birbirine maruz kalan çiftlerin duygularını ve düşüncelerini ifade etme konusunda zorluk çekmeleri muhtemel. Stresli, öfkeli veya kaygılı hissettiğimiz dönemlerde, bunu ilk yansıtacağımız kişiler partnerlerimizdir ve ilişkilerde iletişimin zayıfladığı gözlemlenmektedir. Bu durum uzun bir süre devam ederse, çiftlerin birbirleriyle iletişim kurmaktan vazgeçtiklerini görebiliriz. Sınır koyabilmek, insanların size nasıl davranması ve olaylara karşı nasıl tutum sergileyebileceği konusunda bir belirleyici rol oynar, aynı zamanda duygusal suistimalin önüne geçer. İletişim kurduğunuz her bireyden saygı beklemek sağlıklı bir davranıştır. Bu yüzden sınır koymayı ‘hayır’ diyebilme becerisi üzerinden değerlendirebiliriz. Birçok insanın sorun haline getirdiği ‘hayır’ diyememek, ilişkilerde benliğin zedelenmesine ve kişinin hem fiziksel hem de ruhsal yıpranmasına yol açar. Bireylerin, kendi ihtiyaçlarını, beklentilerini belirlemeleri ve sınırlar koymaları, romantik ilişkide etkin bir rol oynar” (Bkz. Dengeli bir ilişkinin formülü).
KAZANAN ÇİFTİMİZ SİZSİNİZ
Sosyal yaşamdan izole olduğumuz günlerde, tüm zamanımızı birlikte geçirdiğimiz partnerimizle birlikte yeni bir normale adapte olmaya çalışıyoruz. Kısıtlı sosyal hayatımız, alışılmadık deneyimler ve yeni normal standartlarımızla kendimizin yeni bir versiyonuna dönüşmekteyiz. Değişim zor bir süreç ama bu süreci yakın ilişki kurduğumuz biriyle yaşamak onu biraz daha kolaylaştırıyor. Kişisel alanlarla ilgili hangi savunma taktiğini kullandığınız veya kullanacağınız, doğru-yanlış demeden tamamen sizin özgür iradenize dayalıdır. İster adam adama savunmayla yakın mesafede partnerinizle bir arada yaşamaya devam edin; ister alan savunmasıyla tamamen kendinize ait bir alanı görünmez çizgilerle koruyun. Elbette partnerinizin istekleri ve alan ihtiyacını da dikkate alarak orta yolu bulmalısınız. İlhamınızı ‘Gerçek modern aşıklar’ın deneyimlerinden alabilirsiniz. Mükemmellik ve doğruluk size göre değişkenlik gösterecek ama dengeli bir ilişki için bir yol haritası edinebilirsiniz. Sahada salgın günlerinde aşkın alanlarını incelerken bunun bir takım oyunu olduğunu asla göz ardı etmemeliyiz. Eminiz, siz iyi bir takımsınız!
* GERÇEK MODERN AŞIKLAR
Zeynep (27) & Burak (29)
ALAN SAVUNMASI
İlişkilerinin 10. yılına üç yıllık evli bir çift olarak devam eden Zeynep ve Burak, ‘bireysellik’ kavramını öncelikli olarak kabul ediyor. Gün içerisinde ortak aktiviteleri olsa da her şeyi birlikte yapmak zorunda olmadıklarını ifade ediyorlar. ‘Zaten aynı evdeyiz ve birlikteyiz’ diyerek biri oyun oynarken diğeri arkadaşlarıyla görüntülü konuşarak vakit geçirebiliyor ve bu sayede kimse diğerinin peşinden sürüklenmemiş oluyor. Pandemiden dolayı genellikle evde vakit geçirdikleri için ilişkilerinde veya kişisel alanlarında herhangi bir değişiklik yaşamadıklarını ifade ediyorlar. Yani, bu evin fon müziğinde ‘Herkes kendi kaderini yaşar yarim…’ melodileri yankılanıyor…
Melike (29) & Ersoy (30)
ADAM ADAMA SAVUNMA
Melike ve Ersoy, altı yıldır birlikte olan ve son altı ayda aynı evi paylaşmaya başlayan bir çift. Pandemi döneminde bir araya gelerek yaşamaya başlayan çift, kişisel alanlarına sahip olmalarına rağmen çoğunlukla birlikte vakit geçiriyorlar. Evliliğe giden süreçte birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlayan bu yakınlıktan sıkılmadıklarını ve birbirleriyle daha fazla şey paylaştıklarını belirtiyorlar. Hatta oturma odasında iki koltuk olmasına rağmen genellikle tek koltukta yan yana olmaktan mutlular. Birbirlerini hem yakın arkadaş hem de sevgili olarak gören çift, kısa süreli seyahatlerde birbirlerini fazlasıyla özlediklerini dile getiriyor. Bu evde ‘sıkı markaj’ var!
Nilsu (25) & Barış (30)
ADAM ADAMA SAVUNMA/ALAN SAVUNMASI
Evliliklerinin üçüncü yılını geride bırakan ve birlikteliklerinin yedinci yılını kutlayan Nilsu ve Barış, alanlar konusunda farklı düşüncelere sahipler. Nilsu, zamanını genellikle Barış ile paylaştığı ortak aktivitelerle geçirmeyi tercih ederken; Barış ise daha çok kendi zamanını ve alanını yaratmak istiyor. Mutluluklarını orta yolu bulabilmeye bağlasalar da, Barış’ın kitap okuma köşesinde Nilsu’nun “Sesli okur musun? Ben de dinleyeyim…” isteği üzerine alanlar konusunu tekrar değerlendirecekleri görünüyor. Evcimen bir yapıya sahip olan Barış, tüm kişisel zamanını yine de Nilsu ile geçirmeyi seviyor. Nilsu ise işlerine ve hobilerine ayırdığı zamanların ardından, Barış ile favori dizilerini izlemek için heyecanla bekliyor. Bu aşk, uyumsuzluğun da bir uyum içinde olduğunu kanıtlıyor!
-MÜKEMMEL İLİŞKİ MÜMKÜN MÜ?-
Psikiyatrist/Psikoterapist Onur Okan Demirci’ye göre;
“Mükemmelik, başlı başına yok edici bir kavramdır. Mükemmeli yakalama arzusu başkalarını eleştirmekten yetersiz bulmaya kadar gidebilir. Kimse sizin için yeterince iyi değilse zaten yalnızlık kaderinizdir. Bu nedenle ilk öneri, mükemmel ya da ideal gibi kavramlardan uzak durmaktır. Bunun yerine ‘yeterince’ veya ‘olduğu gibi’ düşünce biçimlerine yer vermek daha sağlıklı olacaktır. ‘Sen’ öznesi ile başlayan suçlayıcı cümleler, karşı tarafta doğrudan savunma hissiyatı yaratabilir; bu yüzden çiftler hissettiklerini ‘ben’ öznesi ile başlayan cümlelerle ifade etmelidir. Kelimelerle kurulan iletişimden daha güçlü bir iletişim şekli varsa, o da duygusal iletişimdir. Hangi duygular içinde olursanız olun, çekinmeden, utanmadan, güçsüz veya zayıf hissetmeden paylaşmak, sağlıklı iletişimi ve dengeli bir ilişkiyi oluşturmanıza yardımcı olacaktır.
-DENGELİ BİR İLİŞKİNİN FORMÜLÜ-
Klinik Psikolog Feyza Cebeci’ye göre;
İYİ OLANI GÖRMEK
Taraflar, birbirlerinde iyi olan şeyleri görebilmeli ve bunu ifade etmeye teşvik edebilmelidir. ‘Seninle birlikte olmayı seviyorum’ gibi cümleler, çiftler arasındaki bağı güçlendirir.
ÖNEMSEMEK
Tutarlı bir şekilde partnerin mutluluğu, huzuru, ihtiyaçları ve duyguları ile ilgilenmek büyük bir önem taşır.
KORUYUCULUK
Gerekli durumlarda partnerin tarafında yer alma ve olaylara onların bakış açısıyla değerlendirebilme anlamına gelir. Buna empati de denebilir.
ZEVK ALMAK
Taraflardan biri kendisi için bir şey yaptığında veya mutlu olduğunda bunu paylaşmalıdır. Onaylanma ve sevilme ihtiyacı için çaba harcamak yerine, sağlıklı bir tutum benimsemelidir.
SORUMLULUK
İlişkide sorunlar belirdiğinde, sorumluluğu karşı tarafa yükleme eğilimi ortaya çıkar. Tarafların her biri kendi ile ilgili işe yaramayan tutumları üzerine içgörü geliştirmeli, bunu ifade edebilmelidir ve sorumluluğu almalıdır.