Aşk ve İlişkiler

Maço mu, romantizm mi?

Türkiye’de yaşayan kadınların daha sert, çapkın veya güvenilmez erkeklere ilgi duyduğu doğru mu?
Türkiye’de kadınların kendilerini daha güvende hissetme ihtiyacı duyduğu, korunma beklentilerinin daha fazla olduğu ve “güçlü erkek profili” arayışında olduklarını söyleyebiliriz. Bu beklenti daha çok “Çocuklar Duymasın” dizisindeki taş fırın erkeğini akla getiriyor. Türk filmlerindeki “ağır abi” tanımına yakın olan bu tip ile “kıro” ya da “kabadayı” anlamlarını ayırt etmek önem taşıyor. Bu açıdan da “maço” tanımıyla herkesin neyi kastettiğini de doğru şekilde anlamak gerekiyor.

Kadınların eş kriteri: 10 cm uzun, 3-5 yaş büyük
Birçok kadının giderek daha üst düzey pozisyonlarda iş bulduğu, sosyal ve ekonomik özgürlüklerinin arttığı bu dönemde seçim kriterlerinin hala aynı kalması garip gelebilir. Ancak kadının geliri ve mal varlığı, seçim yapma kriterlerini değiştirmiyor. Araştırma sonuçlarına göre, kadınlar genellikle kendilerinden en az 10 cm uzun ve 3-5 yaş daha büyük erkekleri tercih ediyorlar. Kadın beğenisinin bu koşullarının evrensel olduğu iddia edilse de sosyo-kültürel ve psikolojik deneyimlerin etkisini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Örneğin, bir kadının en büyük kaygısı babası gibi sadık olmayan bir erkekle birlikte olmaksa, bu tür deneyimler seçimlerini etkileyebiliyor.
Yanlış bir ilişki tanımlanabilir mi?
“Yanlış” subjektif bir kavramdır. Kime göre, neye göre yanlış? Sağlıklı/sağlıksız ilişki deyimi daha anlamlı olabilir. Öncelikle fiziksel, duygusal ve sözel şiddetten bahsediyorsak, zaten sağlıksız bir ilişki tanımlamasını yapabiliriz. Eğer bir kadın, eşinin yanında kendisi gibi olamıyorsa, olduğu haliyle kabul edilmiyorsa, tercihleri sürekli eleştiriliyorsa, sosyal çevresi kısıtlanıyorsa ve sürekli suçlayıcı ya da aşağılayıcı sözlere maruz kalıyorsa, sağlıklı bir ilişkiden söz edemeyiz. Sağlıklı ilişki, bireyin iyi hissettiği bir ilişki demektir. İster kadın ister erkek olsun; anlaşıldığı, kabul gördüğü, kendini güvende ve değerli hissettiği bir ilişkinin sağlıklı olduğu söylenebilir.

Bir erkeğin sert mizaçlı olması o ilişkinin sağlıksız olduğu anlamına gelir mi?
Eğer sert bir erkekten kastımız şiddete başvuran biri değilse, sert, kaba veya huysuz karakterdeki erkeğe karşı kimse hoşlanmaz diyemeyiz. Ancak “güvenilmez” kısmına baktığımızda, kadınlar ve erkekler için de geçerli olan bir gerçek vardır; herkes ilişkisinde güven bekler, güvenmek ister. Bir ilişkinin sürdürülebilirliği için karşılıklı güven temeli oluşturulması en önemli şartlardan biridir.

İlkel çağdan günümüze kriterlerimiz değişmedi
Erkekler ve kadınlar için romantizmle ilgili duygusal hesaplar, bilinçaltında gerçekleşiyor ve iki cins için de farklı işliyor. Kısa süreli ilişkilerde erkekler genellikle avcı, kadınlarsa seçici oluyor. Psikolog Dr. Ayşegül Önk Eray, “Bu durum, milyonlarca yıl boyunca atalarımızın nasıl yaşayacağına dair edindikleri bilgilerin günümüze miras kalmasını yansıtıyor. Seçtiğimiz bireylerin fiziksel özellikleri, kokuları ve yaşları, binlerce yıl öncesinden belirlenen kalıplardan etkileniyor. Aslına bakıldığında, evrim süreci boyunca beyinlerimiz en sağlıklı eşleşmeyi nasıl yapacağını öğrenmiştir. İlkel kadın ve erkeklerin bilgileri, modern beyinlerimizin derinliklerine kazınmıştır. Bize en yüksek çocuk verme ihtimalini, kaynakları ve bağlılığı sunan bireylerden etkileniriz. Uzun süreli ilişkilerde kadınların beklentileri üzerine yapılan geniş çaplı araştırmalarda, farklı kültürlerde kadınların eşlerinin fiziksel görünüşünden çok maddi kaynakları ve sosyal statülerine önem verdikleri saptanmıştır” diyor.

Kadınlar acı çekmeyi mi seviyor?
Acı çekmeyi seviyorlar demektense, bu ülkede kadınların fedakar ve cefakar olmaları üzerine geleneksel beklentilerin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Toplumda kadınların ilişkilerini sürdürebilmek için her zaman daha anlayışlı ve fedakar olmaları gerektiği şeklinde bir algı var. “Gelinliği ile gider, kefeni ile gelir” sözü artık bu kadar geçerli olmasa da, “Gittiği yerde kan içecek, kızılcık şerbeti diyecek” zihniyeti nesiller boyunca etkisini sürdürmüştür. Birçok eziyete maruz kalan ve çaresizlikten ne yapacağını bilemeyen kadınlar mevcut. Durum, kadın ekonomik özgürlüğünü kazanmış olsa bile değişmiyor, ne yazık ki.

Kadınların erkeklerden beklentisi, ilişkinin başında farklıyken zamanla değişiyor mu?
Bunun yalnızca ülkemize has bir olay olduğunu söylemek mümkün değil; neredeyse evrensel bir beklenti. Kadınların yapısına dair bazı süreçler var. Kadınlar, hayata daha iyimser ve umut dolu bakma eğilimindedir. Bu konuda yaygın bir espri vardır: Kadınlar, erkeklerin değişeceği umuduyla evlenirler; erkeklerse kadınların değişmeyeceğini düşünürler.

Kadınlar, ilişkiden ne istediklerini tam olarak biliyorlar mı? Yoksa sadece ilişki yaşamak için mi başlıyorlar?
Bu durum yalnızca kadınlara özgü değil. Birçok insan, bir ilişkiden ne beklediğini tam olarak bilmeden ilişkilere başlayabiliyor. Önemli olan başlangıç değil; ilişkiyi sürdürebilmekte. Duygusal süreçler ani başlasa da, ilişkide nasıl hissettiğimiz ve mutluluk seviyemizi değerlendirmek oldukça önemlidir. Ayrıca öz güven de hayati bir konudur. Düşük öz güvene sahip kadınlar, “elindekilerle yetinmeliyim” düşüncesiyle hareket edebilir. Kendine güveni az olan ve korkuları fazla olan kadınlar, daha çok bir sığınak arayışında olurlar. Dış dünyadaki zorluklardan korunmak için bazen içerideki fırtınaya maruz kalmayı göze alıyorlar ve kendilerini kandıracak pek çok inanç geliştirebiliyorlar. “Dövse de yerse de sonunda beni seviyor” gibi hislere kapılabiliyorlar. Kadın, kısıtlanmayı sahiplenme olarak algılıyorsa; kıskançlık gösteriyorsa, bunun aşk olduğu düşüncesine kapılabiliyor; hele ki anneleri ve anneanneleri için hayat böyleyse!

Yanlış bir ilişkiye başlamaktansa yalnız kalmak mı daha iyidir?
Yalnızlık, başa çıkması zor bir duygudur… Yalnız kalabilme becerisi düşük olan kişiler, yalnız kalmamak için pek çok ödün verebilirler. Yalnız kalabilme yeteneği yüksek olanlar ise daha sağlıklı ilişkiler kurabiliyorlar. Herhangi bir durumda “elimiz mahkum” olduğunda, bu durumun bizi nasıl sıkıştırabileceğini hepimiz biliyoruz. Bazı insanlar için yalnızlık da benzer bir baskı yaratıyor. O zaman çaresizlikten çok şey katlanmayı tercih edebiliyorlar. Yalnız kalmakla baş edebilmek için içsel olarak daha güçlü olmak gerekiyor. Yalnız kalmaktan korkmayan kadınlar, ilişkide de kendilerini koruyabilirler.

Yazı: Yaprak Çetinkaya/Formsanté

Bu günlerde katıldığımız bir toplantıda bir genç kadın, erkeklerin bağlanmaktan kaçındığını, önce çok ilgili görünüp sonra aniden ortadan kaybolduklarını ifade ediyordu. Dinleyen bir erkek ise şöyle yanıt verdi: “Kabul edin, sizler de romantik, size şiirler yazacak erkekleri seçmiyorsunuz. Nerede yakışıklı, havalı, çapkın ve güvenilmez bir adam varsa, gidip onu tercih ediyorsunuz. Sonra da gitti diye ağlıyorsunuz.”

Bu doğru muydu? Gerçekten biz kadınlar erkeğimizi nasıl seçiyoruz? Yoksa maço olarak tanımlanan erkeklerin cazibesine kapılıp sonra acı çekmekten zevk mi alıyorduk?

Bunun doğru olmadığını umarak Ayna Psikolojik Danışmanlık’tan Psikolog Dr. Ayşegül Önk Eray’ın kapısını çaldık. Eş seçimindeki kriterlerimizin insanlık tarihi kadar eski olduğunu ve daha birçok önemli detayı öğrendik.

Kadınlar, partner seçimlerini hangi dinamiklerin etkisinde kalarak yapıyorlar?
Psikolojik, sosyolojik, biyolojik, evrimsel ve ekonomik faktörler burada rol oynuyor ve bu konuyu ele alan birçok araştırma mevcut. Eş seçiminde farklı tartışma konuları bulunsa da en çok “evrim kuramı” ve “sosyal rol kuramı” üzerine yapılan çalışmalar dikkat çekiyor. Kadınlar, kısıtlı sayıda çocuk doğurabileceğinden, çocuklarının bakımı ve geleceği için gerekli maddi ve manevi kaynakları güvence altına almayı hedefliyor. İçinde bulundukları kültüre göre güçlü, başarılı, dominant erkekler arıyorlar. Ayrıca, erkeğin uzun süreli bir ilişkiye istekli olup olmadığını ve ne kadar özverili olabileceğini de değerlendiriyorlar. Seçtikleri erkeğin ailesinin de çocuklarını koruyacak güçte olması önem taşımakta.