İyi bir ‘eski sevgili’ değilim.
Yazı: Pucca
İlişkinin başlangıcında dünyanın en masum, en anlayışlı, en tatlı kızıyken; ilişkinin sonunda kıskanç, kinci, acımasız, hırslı, huysuz ve dengesiz bir yaratığa dönüşüyorum. Üstelik, adamı sevmesem de, ayrılmak isteyen ben olsam bile, kendimden nefret ettirmek için elimden geleni yapıyorum. Son günlerde, ilişkilerimde yaptığım tüm hataları gözden geçiriyorum; bunun sebeplerinden biri tabii ki yalnız kalıp bir Allah’ın kulunu bulamamış olmam ama yine de önemli değil.
Zamanında İzmir’in yerel müzik gruplarından birinin elemanıyla beraberdim. O kadar aşık olmuştum ki bu çocuğa, penisi siğil dolu olmasına rağmen umurumda değildi; varlığımı, hastalıklı cinsel hayatına adayan birisi olmuştum. Şükürler olsun ki, Allah’ın sevgili kulu olarak siğillerden nasibimi almadım.
Neyse, işte yerel grupta çalıyor ama ne kadar havalı, sanki Bon Jovi gibi! Aramızdaki o garip durumu ilişkiye dönüştürmek için canım çıktı; dünya onun etrafında dönüyordu, beni umursamıyordu. “Ooww beybi, ahh benim serseri gönlüm, seni üzerim ben küçük kız” diyordu sürekli. Her “seni üzerim” dediğinde ben daha da bağlanıyordum. Ne oyunlar, ne tezgahlarla, “ilişki adamı değilim” diyen birini, “Fasulyenin yanında pilav yapsana aşkım” diyen bir adama çevirdim. Nasıl başardım dersen, onu kendi silahıyla vurarak. “İlişki istemiyorum ya! Aramızdaki elektrik yeter bana” diyerek onu sinsi bir şekilde sevgililik kıvamına getirdim. Her şey çok güzeldi; her gece bir mekanda sahne alıyordu, ben peşinde dolanıyordum. Yanında başka kadınların olmaması için dikkat ediyordum. Sabah gözlerim mosmor işe gidiyor, akşam yanına gelerek yemeğini suyunu koyuyordum ki evcil düzene alışsın da beni bırakmasın diye. Beni, annesi gibi görüyor, eve bitli böcekli arkadaşlarını topluyordu, sürekli oyun oynuyorlardı.
Gel zaman, git zaman bu işten sıkıldım artık. Onun kaprisleri, nazları ve kendi gibi arkadaşları, “küçük dağları ben yarattım, büyük dağlarda da hissem var” tavrı beni sinir etmeye başladı.
Ben de onlara kurabiye pişiren, arabayla müzik aletlerini taşıyan, her gece onu mekânından alan, uykuda uyandırıp “çişin var mı tatlım?” diye soran bir anne oldum. “Allah kahretsin” dedim, ne bekledim ne buldum, ilişkimizde tek heyecan, “prezervatif üretimi durdurulursa ne olur?” sorusu olmaya başladı. Sonra o heyecan da, “Sen yat balım, ben son pes turunu atıp geliyorum” haline dönüştü. Bir süre sonra adama dokunmaktan midem bulanmaya başladı, suratını görmekten, ses tonundan, kaşığı dişlerine geçirişinden. Her şey, gözümde deli gibi batmaya başladı. Evde düşünüyorum, gidip konuşacağım, bu işi bitireceğim, “Bana erkek mi yok, sen kimsin? O sahneye çıkmasan, koluna sümüğümü sürmem senin. Siğilli, hastalıklı, kompleksli bir yaratıksın” diye kendime gaza verip yanına gidiyordum. Mekânda onu dinlerken, ona asılan kızları görünce, “Ayy aman, bu aç kurt kızlara da bırakılmaz bu çocuk” diyerek ayrılmaktan vazgeçiyordum. Uzun süre böyle bir uzatmayı oynadık. Kadınların asılacak diye heriften ayrılamadım. Ve bir gün, artık dayanacak gücüm kalmayınca, kavga dövüş kıyamet ayrıldık. İlk gün, “Ohh be dünya varmış” dedim,
ikinci gün, “Bu çocuk beni neden aramadı yahu?” dedim. Üçüncü gün ise, elimde ıslak kekimle kapısına dayandım. Yeniden birlikte olalım diye ne gözyaşları döktüm, ne yalvardım anam anam; içime Kibariye kaçtı, adama sırnaştım. Barıştıktan iki saat sonra, yine huysuzlanmaya başladım. Adamı sevmiyorum ama ayrılmak da istemiyorum çünkü benden ayrılırsa, hemen birini bulacak ve ben ortada kalacağım gibi geliyor. Gerçekten işkence çektiriyoruz birbirimize. Her gün kavga ediyoruz, mekânda rezillik çıkarıyorum. Sinirden kaşım gözüm ayrı oynuyor, adama tahammül edemediğim için sürekli içiyorum. Arkadaşlarını aşağılıyorum, sinirimi onlardan çıkartıyorum. Bir keresinde adamı evinden kovmuşum.
Gi
ldüm ona tahammül edemiyordum, kendimden de tiksindim. Birbirimizden nefret ederek aylar geçirdik. Ne ayrılabiliyorduk ne birbirimizle olabiliyorduk.
Artık ipin koptuğu an, telefonda ona Petek Dinçöz’ün “Hasta ettin sen beni hasta” şarkısını dinletip, “Benden ayrılırsan bütün arkadaşlarına sapığın biri olduğun yalanını söylerim, ensest fantezileri olan iğrenç birisin diye atar tutarım. Hayatını kaydırırım senin, bunlar daha hiçbir şey” dedim. Sonrası iyilik güzellik. Böyle böyle ayrıldık, hayatlarımızdan çıktık. Kimler geldi kimler geçti üstüne. Şimdi bu adam bir albüm çıkardı. Röportajında, bir şarkısını renkli gözlü bir kıza söylediğini anlattı. Ben de hemen bu durumu üstüme aldım. Küçük beynime göre dünyada tek renkli gözlü biri ben ve Sibel Can olduğum için, “Ona değilse banadır ayol!” dedim tüm avamlığımla. Bende tafrayı gör, eski sevgililerine kitap yazan biri değilmişim gibi eşe dosta, “Ayyy o da bana şarkı yazmış, yazık ya unutamadı tabii. Olmuyorsa olmuyor ama işte n’apalım” diye hava atıyordum. Geçenlerde de İzmir’e gittiğimde ortak arkadaşlarımız vardı, onlarla görüşmüştük.
Ben yine unutulmayan kadın havasındaydım, saçlarımı savurarak, “Ayy bizim xxxx de aldı başını yürüdü; ayrılmasaydık keşke; adam şarkı yazdı bana hahaayyy” dedim.
Kızlar suratıma baktı baktı baktı, “PuCCa, sen o yazdım dediği şarkıyı bir kere dinledin mi? Senden sonra eşcinsel olmayı düşündü gariban. Yeniden döneceksin diye yüreği ağızda gezdi” diyerek o acı gerçeği benim yüzüme banyo terliğiyle vurmuşlardı. Benden ayrılan adamlar hep telefon numaralarını değiştiriyorlar, benden ayrıldıktan sonra ilk buldukları kadınla evleniyorlar ve benden korkuyorlar. Çünkü ben yalnız kalmamak uğruna ilişki denilen şeyin içine resmen kusuyorum! Sevsem de, sevmemiş olsam da bir türlü ayrılamıyorum ve sonuç hep aynı. Hiçbir eski sevgilim benim için “PuCCa iyi bir kızdı ya” demiyor. Ama yok! Bundan sonra akıllandım ama gerçekten değişeceğim! Ben de hayatımın aşkını bulmak istiyorum çünkü, yoksa eve bir sürü kedi alıp, kadın programları izleyerek ölüp gideceğim. Sonra kediler beni yiyecek ve kimse öldüğümü fark etmeyecek. Ayy, dağlara taşlara, şeytanın kulağına kurşun, tövbeler olsun, aman olmasın böyle bir şey.
