Hadi Biraz Yürüyelim! İlk Buluşma İçin Öneriler ve Sizi Bekleyenler
Aynaya son bir kez baktım, derin bir nefes alarak kapıdan ilk adımımı attım. Bugün bir ilk buluşmanın başrolündeyim ve her zaman hissettiğim karın ağrısı artık yok. Birkaç dakikalık mesafede, elinde iki karton bardakla bekleyen hikayenin diğer başrolünü gördüm. Kibarca gülümsedim ve adımlarımı hızlandırarak yanına geldim. ‘Biraz yürüyelim mi?’ sorusu, bu yürüyüş randevusunun önceden planlanmış bir teyidi gibiydi. Tabii ki, ilk puanı kibarlıkla; ikinci puanı ise genellikle içtiğim kahveyi hatırlamasıyla alıyor. Kalabalık caddeleri usulca arşınlayarak şehrin parkına doğru süzüldük. Bu sırada ilk buluşmalarda hissettiğim gerginliği hala tam olarak hissetmediğimi fark ettim. Önceki buluşmalara hiç benzemiyordu. Bir hedefe doğru olmasak da, bir hedef içinde yürüdüğümüz romantik bir yolculuk gibiydi sanki. Düşünün, tamamen kendiniz gibi olabileceğiniz, değişen bir ortamda, baş başa, rahat kıyafetlerle ve dişinizde maydanoz kalma ihtimalinin olmadığı bir ilk buluşma. Merak edenler için ‘işte, yaşamak bu!’ dediğim anlardan sadece biri bu…
Yazı: Baran Alışkan
BİR MASADA KARŞI KARŞIYA
Bisikletli çocukların arasından, yemyeşil ağaçların kıyısından ve banklarda oturan yüksek sesli gençlerin ötesinden geçerek romantik yolculuğumuza devam ediyoruz. Öncelikle bilmelisiniz ki; sosyal anlamda çok başarılı biri değilim, iç sesim dış sesimden daha gürültücü ve muhtemel romantik partnerleri fazlasıyla inceliyorum. Bu yüzden bir masanın karşısında oturmak, kendimi bir iş görüşmesi ya da diplomatik bir krizle yüz yüze gibi hissettiriyor. Bu da hem o anı hem gelecekteki güzel günlerimizi ipotek altına alan olumsuz bir ruh haline işaret ediyor. Yanımda yürüyen muhtemel sevgilim -henüz kesin bir şey yok- ise bu yürüyüş randevusunu sanki geleceğimizi garanti altına almak için planlamış gibi. Üçüncü puanı bu eyleminden alıyor ama ne yazık ki puan durumundan habersiz…
O sıradan ilk buluşmayı köklü bir şekilde dönüştüren bu randevu, zamanla fiziksel aktivitenin de etkisiyle beni olumlu bir ruh haline sokuyor. Doğal olarak daha neşeli, daha iç sesli ve çevreyle daha çok ilişki kurabilen biri haline geliyorum. Ayrıca gözleri güzel olsa da, uzun göz temalarının en başta bazen tuhaf olabileceğini tahmin edersiniz. Fakat bu kez daha az baskı altında hissediyorum ve omuz omuza yürümek fazlasıyla iyi hissettiriyor.
AŞK PROTOKOLÜ
Yol boyunca büyük kahkahalar, az sayıda sessizlik ve kaçamak bakışlarla neredeyse birbirimizden hoşlandığımıza dair sözsüz bir ön protokol imzaladık diyebilirim. Dürüst olmam gerekirse, tüm romantik komedileri izledim ve neredeyse hepsinde uzun yürüyüşlere tanık oldum. Bu nedenle, bizi bir film sahnesindeymişiz gibi hayal etmemde bir sakınca yok. Evet, biz. Kaldı ki Before Sunrise, Before Sunset ve Before Midnight’tan oluşan film üçlemesindeki bir çiftin hayatlarının farklı dönemlerinde yaptıkları uzun yürüyüşlere çoğumuz özenmiş olabiliriz. Yoksa… Neyse, biraz soluklanmanın zamanı geldi. Bu arada bir durum değerlendirmesi yapmak hiç de fena olmayacak.
TANIŞMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Tam karşımızda piknik yapan bir çift, en yakın ağacın dibinde küçük burnuyla dedektiflik yapan bir köpek var ve önümüzden muhtemelen anca vakit bulduğu için koşuya çıkmış genç bir kadın geçiyor. Koşmaktan keyif aldığımı, tartışmasız bir köpek insanı olduğumu ve pikniklerden hoşlandığımı söylemek için daha iyi bir fırsat olamazdı. Şu an pahalı bir restoranda yemekte olsaydık, bu zevklerimden bahsetmek yerine trüf mantarı hakkında bildiklerimi saymak zorunda kalacaktım. Buna karşılık, piknik düşüncesini pek sevmeseydi de sokak lezzetlerinin peşinde koşan bir gurme adayı olduğunu öğrendiğim biriyle aynı bankı paylaşıyormuşum. Daha az resmi bir havaya sahip bu randevu, onu tanımamın en iyi yolu diye düşünmeden edemiyorum. Piknik konusunu ayrıca hallederiz ama değil mi? Laf lafı açıyor ve onun hakkında daha fazla şey öğreniyor, öğreniyor ve öğreniyorum. Bu arada dış sesim, iç sesimi çoktan bastırmıştı ve bir bülbülü andırıyordum. Zaman hızla geçiyor, artık eve dönme vakti.
Yer değiştirmenin büyülü etkisi, gün boyunca onlarca randevuyu tek bir randevuya sığdırarak birbirimizin hayatına dair farklı şeyler öğrenmemizi sağladı. Birlikte macera dolu (oturacak bank bulma, aynı yolu tekrar yürümeme ve kaybolmama gibi) bir deneyim yaşamanın heyecanını kalp atışlarımda hissediyordum. Kalbimin bu denli hızlı atmasının sebebi rüzgarın burnuma taşıdığı parfüm kokusu da olabilir ama bu başka bir konu. Vedaları pek sevmem ama gün sonu raporu için ayrılmalıyız.
YÜRÜMENİN SIRASI
Günde 10 bin adımı ve bir ilk buluşmayı aynı anda başarıyla tamamlamanın haklı gururu içinde kapıdan içeri giriyorum. Bu kez aynada yüzündeki gülümsemeye engel olamayan ve yeni bir hayat tanımanın keyfini süren birini görüyorum. Bugünü nasıl özetlerim? Hafif esintili bir gecede şehrin ışıkları arasında muhtemel bir aşkın başında hissediyorum. Tıpkı filmlerdeki gibi. Şimdi bizi, La La Land’de şehrin ışıklarını izleyen Mia ve Sebastian gibi bir müzikal canlandırırken hayal ediyorum. Ve bir mesaj yazıyorum: Harika bir gündü, yarın tekrarlayalım mı? Artık yürüme sırası bende.
‘Biraz yürüyelim mi?’ sorusu, bu yürüyüş randevusunun önceden planlanmış bir teyidi gibiydi. Tabii ki, ilk puanı kibarlıktan; ikinci puanı ise genellikle içtiğim kahveyi hatırlamasından alıyor.