Gerçek aşk basit ve akışkandır.
Geçtiğimiz hafta, tüm dünyada bir tüketim olayına dönüşen “Sevgililer Günü” etkinliği yapıldı. Aslında daha çok birbirine aşık olan, romantik bir çifti kastederek “kutlanan” bu gün, son zamanlarda tekil bireyleri de kapsayacak şekilde “seven ve sevilen” herkes için anlam kazanmıştır. Ben de bu bağlamda, gerçek ve kalıcı sevginin iki önemli yönü üzerinde durmak istedim: esneklik ve sadelik…
Esneklik daha derin bir konu olduğu için önce sadelikten başlayalım… Sevgililer Günü etkinliğinde de gözlemlendiği gibi, son yıllarda hediyeler almak veya özel yemek/seyahat organizasyonları düzenlemek, sevginin ifade şekilleri arasında gösterilmeye başlandı. Ancak bu kampanyalar, içinde bulunduğumuz çağın ekonomik düzeninin devamlılığını sağlamak adına ustaca düşünülmüş propagandalardan başka bir şey değildir… Ustaca diyorum, çünkü bu tuzaklardan kaçınmak oldukça zor. Zira bu kampanyalar, her bireyin doğuştan sahip olduğu ihtiyaçlar ve güdüler göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur. Hepimiz sevilmek, ilgi görmek ve ihtiyaçlarımızın karşılanmasını istemek gibi doğal beklentilere sahibiz. Bu noktaya kadar her şey normal… Ancak bu ihtiyaçlar sade ve doğal halinden uzaklaştırılıp, çok sayıda süslemenin eklenmesiyle “daha iyi, kaliteli, konforlu, estetik, vs.” bir hale getirildiğinde, işin gerçek olmayan ve tuzak kısmı başlıyor. Sevgi, lüks ve pahalı hediyeler olmadan da anlaşılıp gösterilebilecek bir duygudur. Bunu hissetmek ve ifade etmek için tek yapmanız gereken, korkmadan kalbinizi açmak ve karşınızdakine en savunmasız halinizle yaklaşmaktır. Hediyeler ve organizasyonlar bir kenara; eğer kendinizi güçlü, varlıklı, zeki, eğlenceli, romantik, vs. gibi göstermeye çalışıyorsanız, bu durumda tuzağa düşmüşsünüz demektir. Hissettiğiniz şey sevgi değil, duygusal bir açlıktır ve sağlıksız besinlerle doymaya çalışıyorsunuzdur. Gerçek sevgi son derece sade ve şeffaftır ama bu saflığına ve narinliğine rağmen elmas kadar sağlamdır.
Şimdi gelelim, daha derin bir anlamı olan esneklik özelliğine… Bu özelliği en iyi anlatan benzetme “hava” olabilir. Hayatta kalmamızı sağlayan oksijen gibi, gözle görülemeyen ancak bir sevgi ilişkisi için hayati olan bir özelliktir esneklik… Aynı hava gibi her yere sığabilir ama içeriği değişmez. Yoğunluğu ve basıncı artarsa son derece rahatsız edici olabilir hatta zarar verebilir. Dolayısıyla gerçek sevgide, şekil verme amacı yoktur; sadece doğal bir akış vardır. İki insanın havası (duyguları/davranışları, benliği) uyum içinde akamıyorsa ve esneklikle birbirlerine alan tanıyamıyorsa, o zaman ortamda elektrik yükü artar ve gerginlik başlar. İnsanlar için gerçek uyum, (ruh eşi mitinde ifade edildiği gibi) doğuştan gelen bir özellik değildir; gözlem yaparak, özen göstererek ve karşılıklı fedakarlık yaparak elde edilen bir sonuçtur. Özgürlük ve ferahlık hissi veren bir hava akımı gibi, esneklik de bir sevgi ilişkisinin kanındaki oksijen miktarıdır. Temiz hava (esneklik) seviyesine ulaşabilmek için gereken ön koşullar, saygılı ve sabırlı olabilmek, empati kurabilmek ve yargılamadan olduğu gibi kabul edebilme becerisidir.
Tüm bu tanımlar ışığında, gerçek sevginin birkaç pahalı hediye ve yemekli seyahatle yakından uzaktan alakası olmadığı anlaşılmaktadır. Bahsedilen derinlik, önemli bir ruhsal olgunluk gerektirir ve insani yönlerimiz düşünüldüğünde ulaşılması kolay bir seviye değildir. Sevgiye dair her tür kutlamada, bu derinliği düşünerek kendinize hedefler belirleyebilirsiniz. Sevginin göz alıcı maddi göstergelerden öte, daha anlamlı ve zamansız niteliklerle tezahür ettiğini bilirseniz, hem kendi duygularınızı hem de karşınızdaki bireyin duygularını daha gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirebilirsiniz.
Sevgiyle kalın…