
Gençlik ateşini yeniden alevlendir
Yazı: Elif Ergün Tuncer
Birbirimize büyük bir aşkla bağlıydık, harika bir ilişkimiz vardı. Şimdi ise neredeyse günlük konular dışında hiç konuşamaz hale geldik… Bu tarz cümleleri ne kadar sık duyar olduk. Aynı zamanda cinsellikte eski heyecanını kaybeden ve konuşulmak istenmeyen sorunlar, çiftler arasında en büyük sıkıntılar arasında. Evlilikle birlikte rutine giren, monotonlaşan ilişkiler günümüzde çiftlerin karşılaştığı ciddi sorunlar arasında yer alıyor. Yakın Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Psk. Dan. Sibel Günönü Demir, mutlu bir evliliğin ve ilişkileri krizden kurtarmanın sırlarını bizimle paylaştı.
“CANIM CİCİM AYLARI” DEYİMİ NE KADAR DOĞRU? GERÇEKTEN UZUN SÜRELİ BİR İLİŞKİDE “BÜYÜ” YİTİRİLİYOR MU?
Eşler, partnerlerini seçerken; farkında olmadan, kendilerini yetiştiren kişilerle benzer özellikleri bulunan insanları tercih ederler. Bu durumda ruhsal olarak en derin özlemlerinin karşılandığını hissederler. İlişkinin bu döneminde çiftler birbirlerine “Seni tanımakta sanki çok önceden tanıyormuşum gibi hissediyorum” veya “Seninle olmak, yalnızlık hissini unutturuyor” derler; öpüşüp sarılırlar, birbirlerine çocukça sözler söylerler. Bedenlerine dokunmaktan büyük bir zevk alırlar. Aslında çocukluğa geri dönüp, hayali kurulan “muhteşem birliktelik” deneyimini yaşarlar. Çiftler, içten gelen bir ilgiyle birbirlerinin erken çocukluk döneminde duydukları eksiklikleri tamamlama çabası içerisine girerler. Ancak, zamanla günlük hayatın gerçekleri ile yüzleşmeye başladıkça bu “büyü” de kaybolmaya başlar. Bu durum çiftlerde hayal kırıklığına yol açabilir. Yine de unutmamak gerekir ki, ilişkiler sürekli değişen bir yapıdadır ve her uzun süreli sağlam ilişkide büyülü anlar yeniden yaşayabiliriz. Bu nedenle “büyü bozuldu” ifadesiyle umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini bilmemiz önemlidir.
GENÇKEN BİZİ DAHA ÇOK NELER ETKİLİYOR, ZAMAN GEÇTİKÇE NELERİ UNUTUYORUZ? NELERDEN VAZGEÇİYORUZ DA İLİŞKİMİZ MONOTONLAŞIYOR?
Gençken, ailelerimizin ve toplumun bize öğrettiklerinden daha güzel, daha eğlenceli ve heyecanlı bir hayatın hayalini kurarız. Bu hayalleri gerçeğe dökebilmek için her yolu denemeye hevesli olan bizler, yeni deneyimlere açık bir hale geliriz. Tutku, arzu ve heyecan gibi güçlü duygularımızı yaşamak isteriz. Karşılaştığımız engeller bizi yıldırmak yerine, onları aşmak için mücadele etmek heyecan vericidir. Ancak yetişkinliğe adım attıkça hatalar yapar, hayal kırıklıkları yaşarız. Kendi halimizi kabullenmeyi, karşı gelmemeyi öğreniriz. Yenilikleri yaşama isteğimiz azalır ve bu durum ilişkilerimizi sıradan hale getirebilir. Oysa ilişkiler, gençlik arzularımızı ve isteklerimizi yaşayabileceğimiz bir alan olmalıdır. Yetişkin sorumlulukları alırız ama ilişkilerimizi çocukça bir heves ve heyecanla beslemeliyiz.
MONOTONLUGU KIRMAK İÇİN NE YAPILMALI?
Monotonluk, aslında ailelerimizin bizler için oluşturduğu hayallere benzer: “Evlenip kendi yuvamızı kurmak ve düzenli bir hayat yaşamak…”. Oysa bu düzenli hayatta, evin içinde yorgun argın dönen ve yalnızca yemek yiyip televizyon başında dinlenmek isteyen bir baba ile evin günlük işlerine ve çocukların ihtiyaçlarına odaklanan bir anne vardır. Bu çiftlerin ilişkisi çoğu kez maddiyat ve sorumluluklar etrafında şekillenmiş, son derece kısıtlı bir paylaşım alanına dönüşmüştür. Evlilikten sonra bireyler kendilerine vakit ayıramaz hale gelirler. Çocuklar, ebeveynlerinin bu “düzenli hayat” hayallerine karşı çıkabilirler. Evet, evlilik beraberinde rutin sorumluluklar getirir; ama bu, kendimizi unutturmamalı. Bireysel istek ve ihtiyaçlarımızı hatırlamak, sevdiklerimizin yanında kalmaya devam etmek, hem partnerimizle hem de bireysel olarak keyif aldığımız şeyleri sürdürmek önemlidir. Nihayetinde başlangıçta hep aşk vardı. Aşk tek boyutlu değil, ama çok heyecan vericidir. Aşkın doğal sonucunun evlilik olduğu düşüncesi, hayalleri şekillendirir. Ancak, evliliğin bir son değil, yeni olasılıklara kapı açan bir başlangıç olduğunu anlamak, monotonluktan kurtulmak için gereklidir.
FLÖRT DENİLİNCE GENÇLER GELİYOR AKLIMIZA. EVLİ ÇİFTLER DE FLÖRT EDEBİLİR Mİ?
Flört, arzuyu diri tutan, cinsellikle cinselleşme arasında gidip gelen, belirsizlikle ilişkiyi yöneten ve deneme şansı sunan bir oyundur. Flört fanteziyi çağrıştırır ve gençliğin temsilidir. Ancak evlilik, kadınsılığı ve erkeksiliği geride bırakıp ebeveynlik rollerini öne çıkarır. Çiftler çoğu kez karı-koca rolünü unutarak ebeveynlik üzerinden bir ilişki yaşamaya başlarlar. Evlilik, duragan bir süreç değil, sürekli değişen bir durumdur. Çiftlerin ebeveynlikten uzaklaşıp karı-koca ilişkilerini yaşaması için çaba göstermeleri gerekir. Çünkü çocuklar da anne ve babalarının karı-koca olduklarını görebilmelidirler.
İLİŞKİDE TUTKU NEDEN AZALIYOR? TEKRAR CANLANDIRMAK İÇİN NE YAPMALI?
Eros, yani aşk, birine karşı duyulan yoğun bağdır ve karmaşık duygularla doludur. Bir cinsiyete ait olma seçimi, eksik hissetmenin ve tamamlanmak için diğerine ihtiyaç duyulmasının bir işareti olarak kabul edilir. Dolayısıyla cinselliği kabul etmek, erişkin olmak ve eksik olmayı kabullenmekle başlar. İlk başta, bu gereklilik karşılıksız bir bağlanmayı, dolayısıyla bağımlılığı getirebilir. Ancak zamanla, birey olarak bağımsızlık ve tatmin arayışında ilerleriz. Bireysel alanlarımızı zenginleştirmek, kendimizi iyileştirmek ve yeni heyecanlar aramak, tutkumuzu yeniden canlandıracaktır. Biz değiştikçe, partnerimiz de değişir; bu da tutkunun yeniden ortaya çıkmasına yol açar. Değişime izin vermek, ilişkiyi güçlendirir.
BİR SÜRE SONRA İLİŞKİDE AŞK VE CİNSELLİĞE ESKİSİ KADAR ÖNEM VERİLMİYOR GİBİ GÖRÜNÜYOR. BU DURUMU DÜZELTMEK İÇİN NE YAPILABİLİR?
İlk başta aşk ile birbirine bağlı olan çiftler, çocuksu bir sevgi alanı yaratır. Kendi yansımaları vasıtasıyla partnerlerini eşsiz görme yeteneğine sahip olurlar. Ancak zamanla, birbirlerinin olumsuz yanlarına odaklanmaya başlarlar. Bu da ilişkide mesafe yaratır; bu mesafe cinsellik gibi yakınlık gerektiren bir alanı olumsuz etkiler. Eğer biri fedakarlıkları yüzünden kendi isteklerini unutursa, mutsuzluk hissi oluşabilir. İlk başlarda olumlu yanlara odaklanma mekanizması, zamanla olumsuz özelliklere kayar. Bu durum, ilişkiye zarar vermeye ve cinsellik gibi yakınlık gerektiren alanları olumsuz etkilemeye başlar.
BU KONUDA BÜYÜK GÖREV KİME DÜŞÜYOR, KADINA MI ERKEĞE Mİ? YOKSA HER İKİ CİNS DE EŞİT ÇABA MI HARCAMALI?
İlk aşık olunan zamanlar, aşk ve sevgilinin bize sunduğu potansiyel hayal gücümüzü canlandırarak heyecanlandırır. Ancak yaşam hareketlenmeye başladığında; maddi kaygılar, iş sorunları ve gelecek kaygıları yatak odasındaki ilişkiye de yansır. O zaman cinsellik, bu gerçeklerden kaçmanın, aşkı yeniden yeniden yaşayabilmenin en kolay yolu olmalıdır. Kadın ve erkek, cinselliği yaşamanın, sevgi göstermenin, rahatlamanın en doğal yolu olduğunu hatırlamalıdır. Koşullara rağmen hayatı keyifle yaşamak için cinselliğe dikkat etmek gereklidir.
İLİŞKİDE GENCİK ATEŞİNİ TEKRAR YAKMAK MÜMKÜN MÜ?
Başlangıçta çiftler, birbirlerini idealize ederek büyülü bir gerçeklik yaratırlar. “Gençlik ateşi” dediğimiz şey de tam olarak bu büyülü gerçekliktir. Aşık olduğumuz kişiyi büyülerek anlatmak, bize keyif verir. Fakat zamanla, ilk baştaki özellikler, rahatsız edici hale gelebilir. Sessiz kalmak huzur veriyorken, yalnız hissetmemize yol açabilir. Sorunun çözümü, karşımızdakini yeniden yaratma çabası yerine kendimizi yenilemekten geçer. Gençlik ateşini yeniden yakmanın yolu, gençliğimizdeki heyecanı ve merakı canlandırmak ve yeniliklere açık olmaktan geçiyor.
* Formsante dergisinden alınmıştır.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
İlişkinin gizli düşmanı bağımlılık mı? TIKLAYIN