
Feminizmi Yeniden Yanlış mı Anladık?
Yazı: Simay Engür
Bir çift, sergide dolaşırken kadın, tablolardan birinin önünde uzun süre kalıyor ve çok beğendiğini dile getiriyor. Çıkışta, erkek elinde bir poşetle sevgilisine yaklaşıyor. Kadın heyecanla şöyle diyor: “Bu tabloyu alacak gücüm yok mu? Neden şimdi buna ihtiyaç var?” Yaşanmış bir olaydan esinlenen bu kısa hikaye, bize feminizmin romantizmi nasıl etkilediğini sorgulatıyor.
Sevgilinizin küçük sürprizlerini benliğinize saldırı, ödemenin ise yere güçle basan ayaklarınıza darbe olarak algılıyorsanız, yalnız değilsiniz. Günümüzde birçok feminist hareket, radikalliğin etkisinden kurtulmakta zorlanıyor ve sonuç olarak, aşka duyduğu tutkuyu kaybeden kadınların sayısı artıyor.
Feminizm, her sosyal katmandan kadının, erkeklerle eşit olması demektir. Ancak bu anlayış, özellikle Hollywood filmlerinde, markaların süslediği, topuklu ayakkabılı kadınlara özgü bir süreç gibi algılanıyor. Bunun yanı sıra, kişisel gelişim kitaplarındaki ‘kendini sev’ düşüncesi, feminizm algımıza ikincil bir yanılgı katıyor. Sonuç olarak; ‘hesabı kim ödeyecek?’ tartışması kadın ve erkek arasında sığ bir diyalog haline gelirken, iyi giden ilişkilerde ‘ben bir kurtarılmaya muhtaç prenses değilim, bu kahramanlık ne?’ gibi engeller ortaya çıkabiliyor. Bu iki temel sorun bile, kendini feminist olarak tanımlayan kadınların aşka mesafeli durmasına sebep oluyor. Eğer ‘kadın gücünü’ zedelememek için sevgilinize temkinli yaklaşıyorsanız, feminizme dışarıdan dayatılan bireylilik ve Hollywood etkisini gözden geçirmeniz gerekiyor!
Feminizme karşı feminizm
Feminizmin bireyciliğe saplandığı anlarda, Sex and the City dizisindeki Samantha karakterinin sevgilisini neden terk ettiğini hatırlamak boşuna değil. Samantha, açık artırmada bir mücevher almak ister. Sevgilisi Smith gizlice bu duruma dahil olarak mücevheri Samantha için satın alır. Samantha eve üzgün döner… Peki, bu romantik sürpriz onu mutlu mu eder? Hayır, aksine ayrılığa neden olur çünkü onun görüşüne göre bu sürpriz kadınlık gücüne hakaret olarak görülür. Acaba bu sürprizi yakın arkadaşı Carrie yapsaydı, Samantha bu kadar sinirlenir miydi? Aslında bireyciliğin yoğun olduğu modern dünyada, feminizmi yanlış anlayan kadınların asıl sorunları, ‘Kız kardeşlerim bana yardım edebilir ama erkeğin uzandığı el beni aciz kılar’ algısında kendilerini dışarıda bırakmalarıdır. Bu nedenle, feminizmin kendi içinde yarattığı fanatiklik bir yok oluş ve kısır döngüye yol açıyor. Feminist olduğunuzu beyan ettiğinizde yalnızca ataerkil sistem değil, aynı yolda yürüyen diğer feministler tarafından da denetlenmeye başlıyorsunuz. Özellikle romantik ilişkilerin etkisi altında, bu baskı ve önyargılar yüzünden erkek arkadaşınızla aranıza sağlam bir duvar örüyor olabilirsiniz. Burada anti-feminist bir ilişkiden bahsetmiyoruz; çünkü feminizm romantizme, birlikte yaşamaya ve evliliğe karşı değildir. Sadece eşit söz hakkına sahip bir sevgi ortaklığını savunuyor. Nasıl mı? Son dönemde popülerleşen ‘liberal aşk söylemi’ anlayışına göre, ilişki boyunca tarafların birbirlerinin bireysel haklarına saygı göstereceklerine dair bir nevi hayali bir sözleşme imzalanıyor. Bu sözleşmeyi dilerse taraflardan biri herhangi bir zamanda sonlandırabiliyor. Zaten İngilizcede ‘partner’ kelimesi, bu ortaklığın dildeki yansımasıdır. Liberal aşklar çok duygusal gelmese de, romantizm ve tartışmalar söz konusu olduğunda kadın-erkek eşitliğini temsil eder. Yani sürekli dominant görünmeye veya zor bir kadın rolü oynamaya ekstra çaba harcıyorsanız, buna gerek yok. Partner olduğunuzu hissettirmeniz yeterli. Fakat her fırsatta üstünlüğünüzü ön plana çıkarıyorsanız, geçmiş yüzyıllardaki ‘bastırılmış kadın’ imgesini içinizde taşıyor, tetikte bekliyor ve dolayısıyla kadının kaderini geçmişte hapsediyorsunuz demektir.
Hollywood etkisi
Günümüzde kişisel gelişim kitaplarından etkilenen benmerkezci feminizmin yanı sıra, Hollywood filmlerindeki ‘mükemmel kadın’ algısı, bambaşka bir görünüm sunuyor. Popüler medyanın inşa ettiği klişe feminist karakterler, kendini tamamen mal ve statü ile özdeşleştiren kadınlar olarak onayımızdan geçiyor. Yazar Michelle Goldberg, bu yeni akımı ‘shopping and fucking feminism’ olarak tanımlıyor ve şunları söylüyor: “Shopping and fucking feminizm, tüketim toplumunun mesajları ile öylesine uyumlu ki özgürlüğün anlamı; hareketli bir seks hayatı, daha iyi yemekler, Manolo Blahnik’ten çift çift ayakkabı, Betsey Johnson’dan dolu bir gardırop, Kate Spade çanta ve MAC rujlar olarak algılanıyor.” Görüldüğü gibi rıza gösterdiğimiz bu feminist akıma göre eşitlik, yalnızca belli bir statüye sahip kadınların talep edebileceği bir hak olarak kabul ediliyor. Sıradan kadınlarsa kapitalist oyunun dışında kalanlar olarak ‘modernleşmedikçe’ erkek egemenliğine mahkum gibi algılanıyor.
Peki, bunun romantizmle bağlantısı ne? 2004 yılında yapılan Romantik İnanç Skalası araştırmasında, erkeklerin kadınlardan daha romantik bir yapıya sahip olduğu bulunmuştur. Kusursuzluk maskesini üzerinden atamayan bir kadın, aşk söz konusu olduğunda bile mantığını devreye sokuyor ve erkekler konusunda oldukça seçici davranıyor. Erkekler ise bu konuda sadece kalplerinin sesini dinliyor. Cinsiyet eşitliğinin istikrarlı ilişkilerin anahtarı olduğu gerçeği tartışmasızdır. Bununla birlikte, ilişkinin ilk dönemlerinde her iki partnerin ortak rızasıyla kültürel senaryoları kabul etmesinde bir sakınca yoktur. Uzun vadede bunun sakıncalarını dile getirmeye bile gerek yok. Burada püf nokta, feminizmi kadınlar arası bir mahallenin baskısından arındırarak, ilişkileri kadın-erkek değil, ‘insan’ algısıyla yaşayabilmekten geçiyor.
Peki ya siz?
Popüler kültürün ve kişisel gelişim kitaplarının etkisiyle zihninizde oluşturduğunuz ‘kadın’ imajı nedeniyle, sevgilinize bağlanamıyor olabilirsiniz. Korkarız ki feminizmi yanlış anladınız…
• Erkek arkadaşınız hesabı ödemek istediğinde, bunu kadınsal bir meseleye dönüştürüyor musunuz? Çünkü belki de sadece içinden size bir yemek ısmarlamak gelmiştir…
• Partneriniz yanında duygularınızı gizliyor musunuz? Feminizmin getirdiği en büyük sorumluluklardan biri de ‘güçlü görün’ efsanesidir. Oysa duygusal olmak insani bir durumdur. Kadın ya da erkek ayırımı söz konusu olamaz.
• Yakın bir kız arkadaşınız, sizi bir kenara itip sevgilisiyle vakit geçirmek istediğinde onu kınıyor musunuz? Unutmayın ki feminizmin en büyük zorluklarından biri, kadının kadına yaptığı baskıdır.
• Yeni girdiğiniz bir ortamda cinsel özgürlüğünüzü, diğerlerine göstermek için çaba harcıyor musunuz? Bunun herhangi bir düşünceyi kanıtlamadığını, yalnızca bir tercih olduğunu ve kadınların özgürlüğünün sadece fiziksel değil, çok daha derin bir anlam taşıdığını aklınızdan çıkarmayın.
• İlişkinizde kendinizi tipik bir ‘baskın erkek’ rolünde buluyor olabilir misiniz? Erkeğin eleştirilen güç yapısına benzer bir durumu, feminizmin döngülerine dahil ediyorsunuz. Bu kısır döngüden kurtulmak için ilişkinizi bahsedilen ‘partner’ yani ‘ortak’ anlayışıyla yeniden gözden geçirmeniz faydalı olacaktır.