Evliliğin Sebepleri | İlişki
Bu soruyu evlenmeyi düşünen, hiç düşünmeyen, evlilik hazırlıkları içinde olan veya halihazırda evli olan kadın/erkek birçok insana sorabilir ve çok çeşitli yanıtlar alabiliriz. Ancak binlerce insana sormadan, mesleki ve yaşamsal deneyimlerime dayanarak aşağıdaki yanıt gruplarını oluşturabilirim:
- “Artık zamanı gelmişti”
- Aile baskısı
- İlişkiyi tüm boyutlarıyla yaşayabilmek için
- Kendi yaşamını kurabilmek için
- İlişkinin en son aşamasına geçebilmek için
- Aile olmak için
- Hayatı paylaşmayı resmileştirmek için
Göz önüne alındığında buradaki en özgün ve özgür iradeye dayalı gerekçeler, aile olmak ve ilişkiyi resmileştirmek gibi görünmektedir. Diğer nedenler ise özgür iradeyle çelişen unsurlar içerdiğinden, bunları teker teker incelemek ve aklıma gelen soruları/teorileri sıralamak istiyorum.
“Zamanı gelmişti”
Evlilik, kuşkusuz belirli bir olgunluk seviyesini ve sağlıklı iletişim becerilerine sahip olmayı gerektiren bir ilişki biçimidir. Ancak bir kişi, artık bu olgunluğa eriştiğini ve evlenme zamanının geldiğini nasıl anlayabilir? Bu zaman kavramının ölçütü nedir? Gerçekten hazır olduğunu hissetmek ve ilişkilerinde ne kadar sağlıklı iletişim kurduğuna dair kendi değerlendirmesini yapmak mı, yoksa kendisine yakın yaştaki pek çok tanıdığının çoktan evlenmiş ve çocuk sahibi olmuş olmasının etkisi mi?
Aile baskısı
Burada bahsedilen, evlenme gereğinin ebeveynlerin görüşü olmasıdır. Kadın ya da erkeğin içten gelen böyle bir isteği/planı yoktur; ancak sıkça evlenmesi gerektiği belirtilir veya ne zaman evleneceği sorulur. Uzun süre birlikte olduğu kişi varsa, ailenin beklentisi bu ilişkinin evlilik ile sonuçlandırılması yönündedir. Bu açık ya da örtük baskının bir başka türü, evli çiftlerin çocuk sahibi olmalarına yönelik olabilir. Bu baskı ne şekilde olursa olsun sıkıntı vericidir, kişiyi ailesiyle karşı karşıya getirir hatta aile ilişkilerini gerilebilir. Baskıya dayanmak, aile karşısında kendine ve yaşamına sahip çıkacak güçte olabilmekle mümkündür. Aksi halde aileyi kaybetme korkusu ağır basar ve baskıya boyun eğilerek özellikle “evlenilecek kadın/erkek” arayışına girilir. Bu arayışta öne çıkan kriterler ise ebeveynlerin tercihleri ve beğenileri doğrultusunda şekillenecektir.
İlişkinin tüm boyutlarını yaşayabilmek
Geleneksel toplumlarda çiftler, özellikle cinsellik boyutunu da yaşayabilmek için evlenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu durum daha çok kadınlar için geçerlidir; aksi takdirde partnerleriyle özgürce görüşüp gerçek anlamda bir ilişki yaşama şansları kalmaz. Dolayısıyla bu kadınlar, ilk kapsamlı romantik deneyimlerini eşleriyle yaşamak zorunda kalırlar ve ne yazık ki bu ilk deneme çoğu zaman sağlıklı geçmez, dolayısıyla sağlıklı bir şekilde sonlandırılması da mümkün olmayabilir. Evlenmek, karşı cinsi tanımanın yegâne yolu haline gelir ve çoğu zaman yalnızca bir evlilik “hakları” bulunmaktadır.
Kendi hayatını kurabilmek
Birçok genç insan, ailesinden bağımsız bir yaşam kurmayı, geleneksel aile yapısının hakim olduğu toplumlarda ancak evlenerek gerçekleştirebilir. Kendi hayatını kurup ekonomik özgürlüğe sahip olsalar bile, ailelerinin muhafazakâr görüşü nedeniyle bu girişimde bulunmaları genellikle engellenir. Bu insanlar için evlilik, yarım bir ev ve düzen kurmanın tek yolu olarak görülür. Yarım diyorum çünkü kurulan yaşam, yalnızca kendilerine ait olmaz; eşleriyle hatta bazen eşlerinin ailesiyle paylaşmak durumunda kalacaklardır. Evlilik ritüelinin nasıl olacağından evin lokasyonu ve dekorasyonuna kadar aileden pek çok kişi fikir beyan edebilir ve hatta kabul ettirme hakkını kendinde bulabilir. Bu bağlamda evlenmek, aile evinden daha kısıtlayıcı bir ortam yaratma riski taşır.
İlişkinin son aşamasına geçmek
Evlilik, yüzyıllardır çiftleri hem cezbeden hem de kaygılandıran bir ilişki biçimidir… Aşkla başlayan ve sorunsuz devam eden tüm romantik ilişkilerde bir gün evlilik konusu gündeme geliyor. Evlilik ritüellerinin çoğu, çiftleri adeta büyülü bir atmosferde sonsuz mutluluk yolculuğuna uğurlamak için tasarlanmıştır. Vurgu ve tonlama özellikle bu birkaç saat üzerine yoğunlaştığı için, evlilik, bir ilişkinin “cenneti” (ölümden sonraki mutlu yaşam ortamı) olarak algılanmaktadır. Oysa evliliği, esas olarak ‘resmi nikah çerçevesindeki çift yaşamı’ olarak tanımlarsak, öncelikle hukuki bir yapı olarak kabul etmek gerekmektedir. İlişkiyi sonlandırmak istediğinizde, Aile Mahkemesi gibi resmi bir kuruma başvurmanız gerekecektir. Bu açıdan bakınca evlilik, ilişkinin ebediliğinin sembolü olmaktan ziyade bitebilirliğinin kabulü ve bu bitişin bir mahkemede olacağı güvenceye sahip olmak anlamına da gelebilir.
Aile olmak
Aile olmak, çocuk sahibi olma projesinin ilk adımı olarak düşünülürse, evlilik bunun için tercih edilen hukuki bir çerçevedir. Sorumluluklar ve haklar böylece güvence altına alınır; tüm aile üyeleri aynı soyadını taşır ve bazı ülkelerde çocuklu ailelere çeşitli ekonomik avantajlar sağlanır.
İlişkiyi resmileştirmek
Bazı çiftler, uzun yıllar süren ilişkilerini hukuken de teyit etmek ve birbirlerini ekonomik anlamda güvence altına almak amacıyla evlenebilirler. Sonuçta, “dünya fani, ölüm ani” olabilir ve iyi günde kötü günde paylaşılmış büyük bir yaşamın hatırına, birlikte yaratılan değerlere sahip olmaya devam etmek, yalnız kalan partner için bir teselli oluşturacaktır. Aslında aile olmak gibi bu seçenek de özgün ve özgür irade ile alınmış bir evlilik kararıdır.
Bütün bu gerekçeler, “Neden evlenilir?” sorusuna verilebilecek cevapların çoğunluğunu oluşturacaktır. Evlilik, çok eski bir ilişki biçimidir; insanlara dolaylı ya da doğrudan sürekli hatırlatılır, dolayısıyla hala cazibesini korumaktadır. Diyelim ki, yukarıdaki sebeplerden birine dayanarak evlenme isteği belirdi. Halihazırda bir aday varsa o zaman kesinlikle “evlilik kurumu” için bir yetkinlik değerlendirmesi yapılmalıdır. Ancak bahsettiğim yetkinlik, yasal evlenme ehliyeti şartlarından farklıdır. Bir sonraki yazımda “Evlenme yetkinliği” konusunu ele alacağım; şimdilik hoşça kalın…
Yazı: Uzm. Psikolog, Çift Terapisti Kıvılcım Yücelen