
Erken Evlilik, Şiddeti Tetikliyor!
Türkiye’de kadınların yüzde 26’sının 18 yaşından önce evlendiği, fiziksel şiddetin ise erken evlenen kadınlar arasında yüzde 48, 18 yaşından sonra evlenen kadınlar arasında ise yüzde 31 oranında olduğu tespit edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” ana raporu için hazırlıklar devam etmektedir.
Sivil toplum kuruluşlarıyla paylaşılan araştırmanın özet raporuna göre, çalışma 78 ilde 15 bin 84 hane ve 15-59 yaş arasındaki 7 bin 462 kadınla yapılan görüşmelerle hazırlanmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, ülke genelinde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten evli kadınların oranı yüzde 36 olup, her 10 kadından 4’ü eşleri veya birlikte oldukları erkekler tarafından fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.
Araştırmaya göre, fiziksel şiddetin en fazla görüldüğü bölge Orta Anadolu, en az görüldüğü bölge ise Doğu Karadeniz’dir. Ağır şiddet davranışlarına maruz kalma oranı en çok Orta Anadolu ve Batı Anadolu’da gözlemlenmektedir.
Türkiye genelinde cinsel şiddete maruz kalma oranı ise yüzde 12 olarak saptanırken, cinsel şiddetin en yaygın şekilde dile getirildiği bölgeler Orta Anadolu, Doğu Marmara, Batı Marmara ve Batı Karadeniz’dir. “Kadının istemediği halde korktuğu için cinsel ilişkiye girmesi” en çok belirtilen cinsel şiddet davranışı olmuştur.
Araştırmaya katılan kadınların yüzde 44’ü duygusal, yüzde 30’u ise ekonomik şiddete maruz kaldığını ifade etmiştir.
”Medeni durum şiddeti etkiliyor”
Ön raporda, medeni durumun şiddet düzeyi üzerindeki en büyük etkiye sahip temel özellik olduğu vurgulanmakta, “Boşanmış ya da ayrı yaşayan kadınların maruz kaldıkları fiziksel ve/veya cinsel şiddet düzeyi yüzde 75 ile tüm kadınlar arasında yaşanan şiddet oranının iki katıdır. Bu durum, şiddetin boşanma nedeni olabileceğini göstermektedir” görüşü belirtilmektedir.
Evlenmemiş ancak birlikteliği olmuş kadınların maruz kaldığı şiddet oranı ise yüzde 7 olarak tespit edilmiştir.
Eğitim düzeyi arttıkça kadınların maruz kaldığı şiddetin oranının azaldığına dikkat çekilen ön raporda, buna rağmen lise mezunu kadınların dörtte birinden fazlası ile üniversite ve üzeri eğitim alan kadınların beşte birinin fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalmasının dikkat çekici olduğu ifade edilmiştir.
Araştırmaya göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 26’sının 18 yaşından önce evlendiği, evlilik yaşı ile şiddet düzeyi arasında belirgin bir ilişki olduğu, erken yaşta evlenen kadınlar arasında fiziksel şiddetin yüzde 48, 18 yaşından sonra evlenenler arasında ise yüzde 31 düzeyinde olduğu gösterilmiştir.
Erken yaşta evlenen kadınların yüzde 19’u, 18 yaş sonrası evlenen kadınların ise yüzde 10’u cinsel şiddete maruz kalmakta; erken yaşta evlenen kadınların yarısının fiziksel ve/veya cinsel şiddete uğradığı tespit edilmiştir.
Erken evliliklerde “aile kararı”, 18 yaş sonrası evliliklerde ise “kendi isteği”nin etkili olduğu görülmektedir. Her iki evlilik türünde de “resmi ve dini nikah” ön planda iken, erken yaşta yapılan evliliklerde nikah için yaş büyütme oranının yüzde 13.3 olduğu ortaya çıkmıştır.
”Erkek yaşı ilerledikçe şiddet oranı artıyor”
Araştırmaya göre, erkeklerin yaşı ilerledikçe fiziksel şiddet uygulayanların oranı artmaktadır. Ancak, cinsel şiddet açısından farklı bir yaş profili karşımıza çıkmaktadır. En genç yaş grubundaki erkekler, 25-34 ve 35-44 yaş grubundaki erkeklerden daha fazla cinsel şiddet uygulamaktadır.
Ücretli bir işte çalışan ve çalışmayan erkekler arasında fiziksel ve cinsel şiddet uygulama oranları açısından önemli farklılıklar gözlemlenmemektedir.
Araştırmaya göre, kadınların yüzde 9’u 15 yaşından önce, çocukluk döneminde cinsel istismara uğramakta; istismarın yüzde 29’u erkek akrabalarından, yüzde 38’i tanımadıkları yabancı kişilerden gelmektedir.
Kadınların yüzde 32’si “okula devam etmelerinin engellendiğini” belirtirken, çalışma yaşamına katılımlarını ise daha çok babalarının engellediği anlaşılmaktadır.
Türkiye genelinde her 10 kadından yaklaşık 3’ü en az bir kez ısrarlı takibe maruz kalmakta; en yaygın ısrarlı takip yöntemleri arasında “sürekli telefonla arama, kısa mesaj, mektup veya e-posta gönderme, sosyal medya aracılığıyla takip etme ve kadının yaşadığı ya da çalıştığı yere gelerek rahatsız etme” yer almaktadır. Bu tür takipler çoğunlukla “yabancılar” tarafından gerçekleştirilmektedir.
“Görüşmezse intihar etme ile tehdit etme”, “Görüşmezse kadını tehdit etme”, “Görüşmezse kadının çocuklarına veya ailesine zarar verme tehdidi” genelde kadının eski eşi veya birlikte olduğu partneri tarafından yapılmaktadır.
Gebelikte ”fiziksel şiddet” hâlâ yaşanıyor
Araştırma, fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalan kadınların dörtte birinin şiddet sonucunda yaralandığını göstermektedir. Bu oran, kentsel alanlarda yaşayan kadınlarda, kırsalda yaşayanlardan yüzde 6 daha fazladır.
Şiddete maruz kalmış kadınlar arasında sağlık durumunu “kötü veya çok kötü” olarak belirtenlerin, şiddet mağduru olmayan kadınlara göre iki kat daha fazla olduğu görülmüştür.
Şiddete maruz kalan kadınların üçte birinin yaşamlarının herhangi bir döneminde “intihar etmeyi düşündüğü”; bu mağduriyeti yaşamış kadınların “intihar girişiminde” bulunma oranının, mağdur olmayan kadınlardan beş kat daha fazla olduğu saptanmıştır.
2008’de gerçekleştirilen benzer bir araştırmada gebelik sırasındaki fiziksel şiddete maruz kalma oranı yüzde 10, 2014’te ise yüzde 8 olarak tespit edilmiştir.
Gebelik sırasında fiziksel şiddete maruz kalan kadınların oranı, yüzde 11 ile en çok Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan, eğitim durumu olmayan veya ilkokul mezunu ve düşük sosyoekonomik düzeydeki kadınlar arasında bulunmaktadır. (AA)