Aşk ve İlişkiler

Bu bir hata değil, yaşanan bir durumdur

Orhan Gencebay, “Hatasız kul olmaz!” derken ne kadar haklı! İnsan doğası gereği hata yapma eğilimindedir. Önemli olan bunu fark edip düzeltmek ve hatadan geri dönmektir. Günlük yaşamda yaşananlar bir kenara, bu durum ilişkilerde daha farklı bir iz bırakıyor. Kadın ve erkeğin iki ayrı dünyası olduğu unutulmamalıdır. Psikolog Banu İkizgül, çatışmasız, kavgasız ve mükemmel bir ilişki arzusu ile yapılan hataların sıkça görüldüğüne dikkat çekerek, “Çatışmasız, mükemmel bir ilişki yoktur. Olması gereken huzurlu, dengeli ve her iki tarafın da tatmin olduğu bir ilişkidir. Her iki taraf da bunu kabullenip ilişkiye bu bakış açısıyla yaklaşmalıdır,” diyor.

Çiftlerden biri hata yapan partnerini affedebilirken, diğeri bunu kabullenemiyor veya görmezden gelebiliyor. Oysa kişilik özellikleri ile bağlantılı olan hata yapmak ne kadar doğalsa, bunu yok saymak da o kadar yanlıştır. Çünkü küçük hatalar görmezden gelindiğinde ileride büyük patlamalara yol açabiliyor. Psikolog İkizgül, ilişkilerdeki hataların iletişim sorunlarından kaynaklandığını belirterek hatanın tanımını yapıyor: “Örneğin çiftlerden birinin diğerine saygısızlık etmesi önemli bir hatadır; küfür etmek gibi! Çünkü bu, karşı tarafın sınırlarına girmek ve onu aşağılamak anlamına gelir. Şiddet, özellikle evliliklerde sıkça görülen bir hata olarak karşımıza çıkıyor. Ancak genel olarak boşanmalara baktığımızda, iletişim problemlerinin sık görüldüğü ortaya çıkıyor. Anlaşmazlık, sorun çözümleme eksikliği, orta bir diyalog kuramama gibi…”

Hata Üzerine Düşünmek Gerekir

İlişkilerde hataları yok saymak ve konuşmamak büyük sorunlar doğuruyor. Partnerlerden birinin veya her ikisinin de üstünü kapattığı sorunlar, başka küçük nedenlerle büyük patlamalara neden olabiliyor. Bu durum, ilk başta çözülmemiş bir sorun ortaya çıkarırken, zamanla başka sorunların birikmesine yol açıyor. Bu gibi durumlarda çiftlere sakin olmalarını, çok sinirli ve öfkeli olduklarında biraz ara vermelerini öneriyoruz. Psk. İkizgül, “Sonrasında ‘Burada bir şey yaşandı ve biz bir problem yaşadık. Benim payım neydi, senin payın neydi?’ diye iletişim kurmalıyız. Sürekli kızarak, şikayet ederek, karşıdaki kişinin mutluluğunu baltalıyoruz. O sırada biz ne yapıyoruz? Sağlıklı bir ilişki için kendimize de bakmalıyız. Partnerimiz mutlu olmazsa biz de mutlu olamayız. Tartıştığımızda aslında biz üzülüyoruz ve sorun çözülmemiş kalıyor. Aynı durum partnerimiz için de geçerli. Bu yüzden danışanlarımıza ‘Senin mutluluğun, onunla alakalıysa, kendini iyileştirdikçe o da aynısını yapacak. Orada biraz bencil ol!’ diyoruz. Ancak çoğu zaman bunu kaçırıyorlar ve bir problem olduğunda yine kendileri üzülüyorlar,” diyor.

Hataların sonucunda öncelikle çiftler arasında iletişimsizlik başlıyor. Bir tarafın ilişki içindeki kaybı, onun başına gelmekte olduğu bir sorun anlamına geliyor. Bu nedenle ilişkilerin asıl getirisinin ve güzelliklerinin çok daha fazla olması gerekiyor. Psk. İkizgül, iletişim dilimizi değiştirmemizin önemine değiniyor. “Örneğin ‘sen’ yerine ‘ben’ ya da ‘biz’ diye başlayan cümleler kurmalıyız. Etkin iletişim sağlamak için ‘sen’ dili yerine ‘ben’ dili kullanmak önemlidir. Bu dil durumu yargılamadan, tarafların duygularını ifade ediyor ve karşı tarafın davranışlarının üzerindeki etkisini içeriyor. ‘Bu davranışın beni üzdü, kendimi kötü hissettim’ dediğimizde dinleyicinin empati kurmaya çalışmasına olanak tanıyoruz,” diyor.

Özeleştiri Yapmak Gerekiyor

Yaşadığımız sorunlar söz konusu olduğunda toplum olarak özeleştiriden biraz uzaklaşıyoruz. “Biz insanlar olarak dışarıya bakarız, içe dönmeye nadiren cesaret ederiz. Her zaman suçlamaya meyilliyiz,” diyen Psk. İkizgül, bunu şu örnekle anlatıyor: “Çiftler terapiye geldiğinde, birbirinize övün, güzel şeyler söyleyin dediğimizde beş dakika içinde söyleyecek bir kelime bulamıyorlar ve buna çok şaşırıyorlar. Ama aynı çifte, birbirinizi suçlayın dediğimizde bir saat boyunca aralıksız anlatacakları oluyor. Bu durum, kendimizi eleştirmeye ne kadar kapalı olduğumuzu gösteriyor. Suçlamak en kolayı; yük ve sorumluluk da üzerimizden kalkmış oluyor. Ama hatasız kimse yok. Suçlayarak kendi mutsuzluğumuzu ve öfkemizi artırırız. ‘Neden böyle olmadı, bu neden böyle’ diye yakınırken çözüm sürecine odaklanamıyoruz; bu da sorunların uzamasına yol açıyor.”

Eşinin yaptığı hatalardan şikayet eden kişinin özeleştiriyi gönüllü olarak yapması, ilişkinin gidişatı için büyük önem taşıyor. Çünkü bir taraf sürekli “Ben yapıyorum, o hiçbir şey yapmıyor,” der. İki tarafın da çaba göstermesi gerektiğini vurgulayan İkizgül, bazen yaşanan tartışmaların altında aslında çiftle hiçbir ilgisi olmayan sorunların yattığını belirtiyor. “İki kişi bir aile oluşturuyor; ancak her biri de farklı ailelerden geliyor ve kendi kişilik özellikleri var. Problemin çözümü için üç konuyu incelemek gerekiyor,” diyor. “Örneğin bir kadın danışanım eşinin sürekli küstüğünü söylüyordu. ‘Ne zaman konuşmak istesem küsüyor, sorunları konuşamıyorum. Üç gün benimle konuşmuyor. Kovalıyorum, konuşmaya çalışıyorum ama sonuç alamıyorum’ diyordu. Eşin durumunu incelediğimizde, altında yatan sorunun çocukluk döneminde öğrenilen küsme davranışı olduğunu gördük. Küçükken annesi, ‘Neden küsüyorsun?’ diye sorarak durumun nedenini öğrenmeye çalışıyormuş. Ancak yardım taleplerinde kadın, erkeğin davranışını inatçılık olarak görüyor. Nedenini fark ettiğinde, onu düşman olarak görmemeye başladı. Bunun bir kalıp davranış olduğunu anladığında ise ilişkilerini iyileştirmeye yönelik empati kurmaya başladılar.”

Son Damlayı Beklemeyin

Eğer mutsuzsanız ve ilişkiniz sizi eskisi gibi tatmin etmiyorsa, partnerinizle konuşamıyor ve paylaşamıyorsanız, bunları çözmek için çaba harcamanız gerekiyor. Bu tek taraflı bir çaba olamaz; iki tarafın da sürece destek olması önemlidir. İkizgül, bir uzmandan yardım almanın gerekliliğine dikkat çekiyor: “Son damlaya kadar sabredip bardağın taşmasını beklemeyin. Kötü giden bir ilişkinin sinyallerini önceden algılayıp uzmana başvurmak çözüm sağlayabiliyor. Örneğin, güzel bir flört döneminin ardından evlenen bir çift, nikah defterini imzaladıktan sonra hayatlarının değiştiğinden şikayet ediyor ve her iki taraf da diğerinin farklı biri olduğunu söylüyor. Bu tür durumlarda ilişkiyi bir masaya benzetmek gerekiyor. Çiftin flört dönemi, mutlu anıları masanın ayaklarını oluşturur. Ancak evlilikle birlikte, masanın üzerine aile hayatı, çocuk, mali sorunlar gibi yükler eklenmeye başlıyor. Zaman içinde ayaklar, bu baskıyı kaldıramayıp çökmelere yol açıyor. Bu nedenle çiftlere ya o ayakların yerine yenilerini koymalarını ya da var olanları tamir etmeleri gerektiğini öneriyoruz. Örneğin, evlenmeden önce sinemaya gidiyorsanız, bunu evlendikten sonra da devam ettirmelisiniz. Ya da küçük bir tatil, evliliğe renk katabilir. Bu süreç genellikle fark edilmiyor. Yükler çoğaldıkça bedeller de artıyor, bu da sorunları daha da derinleştiriyor.”

Sürekli Affetmek Psikolojinizi Bozabilir

Eşinin veya partnerinin hatalarını yok sayarak mutluluk oyunu oynamanın bir sınırı olmalı. İlişkide hata denildiğinde yalnızca duygusal ya da psikolojik hatalar değil, finansal sorunları gizlemek de büyük hatalardandır. Eğer bir taraf diğerinin yaptığı hatayı tekrar tekrar görmezden gelirse, kabullenme durumuna geçiyor. Kabul ettikçe diğer taraf da bunu tekrar etmeye devam ediyor. Bu durum, bir taraf için oldukça eziyet verici olabiliyor. Sürekli tekrar eden ve yenilenen bir şey, ilişkide bir problem olduğunu gösterir. Çünkü çiftler evlenirken birbirlerine dürüstlük, açıklık ve sadakat sözü verirler.

Banu İkizgül, “Hataları yok sayarak dolaşan kişi, aslında yıkılan güvenini tamir etmek için karşısındaki kişiyi denemeye başlıyor. Bu durum kaygı ve obsesyon yaratıyor. Sürekli partnerinizin ne yapacağını düşünmek, dedektifçilik oynamak zorunda kaldığınızı hayal edin! Bu kişinin tüm enerjisini tüketmekle kalmayıp zihnini de yoruyor. İlerleyen durumlarda anksiyete ve depresyon gibi sonuçlar doğurabiliyor,” diyor.

“Eğer bir taraf diğerinin yaptığı hataları tekrar ve tekrar göz ardı ederse, bu durum kabullenmeye giriyor. Sürekli kabul etmek, başka tarafın aynı hataları tekrarlamasına neden oluyor. Bu, bir taraf için oldukça zor ve eziyet verici olabiliyor.”

Yaşayanlar Anlatıyor

En Son Patladım!

“İlk zamanlar her şey harikaydı. Birincı yılın sonunda birlikte yaşamaya karar verdik. İşte ondan sonra her şey değişti. Sevgilim, flört etmeye başladığımız günden beri sahte bir performans sergiliyormuş. Evi daima derli toplu, kendisi bakımlı ve mutfakta harikalar yaratan biri gibi görünüyordu. Ama after geçiş yaptıktan sonra çoraplarının birini yatak odasında, diğerini holde buldum; elindeki sandviçi döke saça yiyen bir adam geldi. Başlarda bir kadın eli değdiği için ev işlerinden uzaklaştığını düşündüm. Meğerse evde olmadığım zaman evini temizlettiği ve yemek yaptırdığı için bu durum böyleymiş. Gönlümü çalmak adına yalanlar söylemeye başladım, ama yavaş yavaş gerçekleri görememeye başladım. Ancak bir gün, yorgun işten geldiğimde yemek siparişi vermek istediğimde, ‘Sen bu evde ne işe yararsın, bir yemek bile yapamıyor musun?’ dediği o an tüm sabrım taştı. O ana kadar içimde tuttuğum her şeyi yüzüne haykırdım ve kapıyı çarpıp çıktım. Neyse ki arkadaşlarımın deneyimlerinden ders alarak evimi hemen boşaltmadım. Şimdi, yeni sevgilimle evimde çok mutluyum.”

Nilay D.

Yalnız Kalma Korkusuyla Affettim

“Üç yıl önce eşimin beni aldattığını öğrendim. Dünya başıma yıkıldı. Yaşadığım acıyı tarif edemem. Babamı kaybettiğimde hissettiğim acının benzerini hissettim. Tamamen yıkıldım ama ne yapacağımı bilemedim. Önceleri bunları kabul edemedim. Bulduğum fotoğraftaki pozun samimiyetine inandım çünkü yanındaki kişi üniversiteden sınıf arkadaşıydı. Çok geçmeden parçaları birleştirdim. 20’nci yıl mezunlar toplantısında yeniden karşılaştıktan sonra sık sık görüşmeye başlamışlardı. Evimize de geliyordu; kızımla oynayıp ona hediyeler alıyor ve benim de en yakın arkadaşım olmaya çalışıyordu. Sıcak göründüğü için bunu sorgulamamıştım. Ancak o süreçte kendimi çok kötü hissettim ama nihayet toparlandım. Eşim de bende bir sorun olduğunu fark etmişti. Hissettirmeden bir terapistle görüşmeye başladım. Belki yaptığı yanlıştı ama hala ilişkilerinin devam ettiğini bilerek evliliğime devam ettim. Bir süre sonra ayrıldıklarını biliyorum çünkü kadının evimize gelmeleri bitti ve telefonlarına çıkmamaya başladım. Şimdi tüm bastırılmış duygularım yeniden depreşti. Eşimin karşısına çıkıp, her şeyi bildiğimi haykırmak istiyorum. Ancak bu badireyi atlatmışken, geçmişte olan bir ilişki nedeniyle evliliğimi tehlikeye atmaya cesaret edemiyorum.”

Latife M.

*Formsanté/Mayıs 2015 sayısından alınmıştır.