Aşk ve İlişkiler

Bağlanma biçiminiz ilişkilerinizi nasıl şekillendiriyor?

Tüm insanlar doğdukları andan itibaren başka bir bireye bağımlı hissetmeye başlar. Bu, insanları diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Örneğin, dünyaya yeni gelmiş bir hayvan hemen yürüyebilir ya da yüzebilir. Ancak, yeni doğmuş bir bebeğin hayatta kalabilmesi ve yeni şeyler öğrenebilmesi için birine ihtiyacı vardır. Bu durum onu başkalarına bağımlı kılar. İlk olarak bağımlı olunan kişi genellikle annedir. Anne ile kurulacak ilişkinin şekli ve derinliği, ilerleyen yıllarda diğer insanlarla olan ilişkileri üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Yani, yetişkin bir bireyin romantik ilişkilerinde, ilişki içindeyken, ayrıldığında ya da ilişki hiç başlamamışken partnerine karşı tutumunu anlamak için bağlanma kavramını incelemek önemlidir. İlk olarak bağlanma kavramını ele alalım. Bağlanma, çocuk ile ona bakan kişi arasındaki yakınlık arayışından doğan duygusal bir bağ olarak tanımlanabilir. Bu kavram, sadece çocukluk döneminde sınırlı kalmayıp ömür boyu devam eden bir süreçtir. İlerleyen yıllarda kurulan ilişkileri değerlendirirken, annesiyle kurulan ilişki bir örnek teşkil eder.

Psikolog Mary Ainsworth, Yabancı Durum testiyle anne-çocuk ilişkisini anlamayı hedeflemiştir. 12-28 aylık çocuklarla ve anneleriyle yaptığı bu deneyde, bağlanmanın doğası, davranışları ve türleri üzerinde durmuştur. Deneyin çeşitli aşamalarında çocuğun anne ile yalnızken, anne yokken, bir yabancı ile yalnızken ve anne geri döndüğünde verdiği tepkiler gözlemlenmiştir. Bu tepkiler, çocuğun annesine olan bağlanma türlerini ortaya koymanın yanı sıra, yetişkinlerin ikili ilişkilerindeki bağlar ve tutumları hakkında da bilgi vermektedir. Deney sonucunda üç ana bağlanma türü belirlenmiştir: güvenli, kaygılı-ikircikli ve kaçıngan bağlanma.

Güvenli bağlanma örüntüsüne sahip çocuklar, annelerini güven kaynağı olarak görürler ve onlardan tutarlı davranışlar beklerler. Bu yüzden, ayrı kaldıklarında biraz tepki gösterirlarsa da etraflarını keşfetme konusunda kendilerini özgür hissederler ve anne geri döndüğünde sakinleşmeleri zor olmaz. Kaygılı-ikircikli bağlanma örüntüsünde ise çocuklar, annelerinin tutarsız tepkileriyle karşılaştıkları için ayrılığa büyük tepkiler gösterirler ve anne geri döndüğünde kolayca yatışmazlar. Kaçıngan bağlanma örüntüsünde, çocuklar annelerine güven duymazlar. Bu nedenle, annenin odadan ayrılması onlar için kayıtsızlık ifade eder ve tepkisiz kalırlar. Anne odaya döndüğünde de bağ kurma yönünde bir isteksizlik söz konusudur.

Anne ile olan ilişkinin yetişkinliğe etkisi

Güvenli bağlanma örüntüsüyle büyüyen bir birey, ilerleyen yıllarda çok fazla travma yaşamıyorsa, genellikle çevresindekilere güven duyan ve onları kabul eden bir yetişkin olur. Öte yandan, kaygılı-ikircikli ya da kaçıngan bağlanma örüntüsü ile etkilenen bir birey, daha yargılayıcı ve kaygılı bir tutum sergileyebilir.

Bartholomew ve Horowitz, yetişkinlerdeki bağlanma türlerini güvenli bağlanma, saplantılı bağlanma, kayıtsız bağlanma ve korkulu bağlanma olarak sınıflandırmışlardır. Güvenli bağlanma türüne sahip birey, partnerini güven kaynağı olarak görürken, her ikisinin de özgürce hareket etmesine izin verir. Saplantılı bağlanma türünde olan kişiler ise duygusal olarak açlık hissederler, çünkü kendilerini sevilmeye layık görmezler. Bu durumda, kendilerini eksik hissettiklerinde sürekli partnerlerini ararlar. Kayıtsız bağlanma türünde, kişi kendini aşırı değerli gördüğü için yakın ilişkilere yönelmez.

Son olarak, korkulu bağlanma türünde, kişi ihtiyaçlarının karşılanmasını ister fakat yakın ilişki kurmaktan kaçınır; çünkü karşısındaki kişinin inciteceğinden korkar. Anneyle kurulan ilk bağ, ilerideki ilişkiler üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir; ancak bu bağın yaşam boyu sürmesi gerekmemektedir. Eğer sizde, çocuğunuzda veya partnerinizde bağlanma ile ilgili sorunlar olduğunu düşünüyorsanız, bunları aşmanın yollarını araştırabilirsiniz. Eğer destek almanız gerektiğini düşünüyorsanız, bir uzmanla görüşmeyi düşünebilirsiniz.

Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için sorularımızı Psikoterapist Şule Öncü ve Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz’a yönelttik.

Psikolog Mary Ainsworth’ün yaptığı Yabancı Durum testinde anne-çocuk bağlanma türlerinin güvenli, kaygılı-ikircikli ve kaçıngan bağlanma olarak adlandırıldığını gördük. Siz, anne ve çocuk arasında sağlıklı bir bağlanma ilişkisinin kurulması için neler önerirsiniz? Anneler çocuklarına karşı nasıl bir tutum sergilemelidir?

Psikoterapist Şule Öncü: Bebeğin güvenli bağlanması, dile getiremese de “Dünya güvenli bir yer, burada huzur buluyorum, tatmin oluyorum, seviliyorum, şefkat ve kabul görüyorum” hissini yaşayabilmesi demektir. Bir annenin veya bakımverenin bu hisleri bebeğe verebilmesi için, öncelikle bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayabiliyor olması gereklidir. Fiziksel ihtiyaçlar için sürekli hizmet gerekir ki bu dünyanın en fazla emek isteyen işlerinden biridir. Bebeğin güven, şefkat, kabul gibi duygusal ihtiyaçlarının karşılanması için annenin duygusal durumunun güçlü ve sağlıklı olması gerekir. Yani, annenin kendi duygularına erişimi olmalı, bu duyguları tanımalı, kabul etmeli ve özellikle kaygı, korku, öfke gibi zorlayıcı duygularla baş edebilmelidir. Annelik işinin geri kalanı sezgisel olarak kendiliğinden gelişecektir.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz: Bağlanma sürecini yaşam boyu süren bir süreç olarak tanımlıyoruz. Anne karnında başlayan bu süreç, yaşam boyunca devam eder. Annenin rahmine düşen canlı ile kurduğu yakınlık, doğum sonrası da devam eden yakınlık davranışları ile pekişir. Bu yakınlık, bebeğin duygusal ve destekleyici ihtiyaçlarıyla sürer ve devam eder. Anne, çocuğa olumlu duygularını aktarabilmeli ve çocuğun duygularına karşılık vermelidir. Aralarındaki duygusal iletişimin kalitesi, birbirlerinin duygularına cevap verdikçe artar. Bu anlamda, güvenli bağlanmanın kurulması çok önemlidir. Annenin tutarlı, duyarlı ve ulaşılabilir bir konumda olması sağlıklı bir bağlanma için gereklidir.

Anne ile kurulan bağın önemi açık. Peki babanın bu süreçteki rolü nedir?

Psikoterapist Şule Öncü: İlk bir yıl, anne ile bebek neredeyse sıklıkla birbirine yapışıktır. Birinci yılın sonunda bebek hareketlenmeye, yürümeye ve başkalarıyla etkileşime geçmeye başlar. Bu ayrışma ve dünyaya açılma evresi, bağlanma evresinden sonra önemli bir dönemdir. Baba bu aşamada bir köprü işlevi görür. Bebek, anneden baba (ya da başka bir üçüncü kişi) aracılığıyla topluma açılır. Babanın çocukla kurduğu oyun ilişkisi, ileride olumsuz duygularla başa çıkma ve güven geliştirme üzerinde oldukça belirleyicidir. Bu nedenle, babalar ve diğer yakın akrabalar, “Ben zaten ilk yıl işlevsizim, bebek bakımını anneden devralayım” düşüncesine kapılmamalıdır. Bir bebeğe bakmak tek ya da iki kişinin yapabileceği bir iş değildir; maksimum destek gerekir.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz: Çocuk ile anne arasındaki özel bağ çocuk anne karnındayken başlar. Bu nedenle, dünyaya gelen bebeğin en çok tanıdığı ve güvendiği kişi annesidir. Ancak bu, annenin yeterli olduğu anlamına gelmez. Bu aşamada, baba da annenin en büyük yardımcısı olmalıdır. Çocuk, hem anne hem de babasının farklı yönlerini örnek alır. Çocuk anneden merhameti, babadan ise cesareti öğrenir. Babaların en önemli görevi, eşleriyle koordineli çalışmaktır. Çiftler, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşıladıkça ilerleme kaydederler. Her babanın unutmaması gereken şey, mükemmel olmaya çalışarak hem kendilerini hem de çocuklarını yormamalarıdır. Her çocuğun da güçlü ve zayıf yönleri vardır. Önemli olan, babaların çocuklarına eksik yanlarımız olduğunu ifade ederek cesaretle hayata atılmalarını teşvik etmeleridir.

İleri yaşlarda bile annelerine aşırı bağımlı bireylere toplumda sıkça rastlıyoruz. Bunun nedeni nedir ve bunu önlemek için çocuklara küçük yaşlarda neler yapılabilir?

Psikoterapist Şule Öncü: Maalesef toplum olarak, çocukların büyüyüp aileden ayrılmasına izin vermiyor ve kişiler arası sınırlarımız belirsiz. Kolektivist yapımız bireyleri etkiliyor; bu nedenle bireyci yaşamda bir şekilde tutunsa da, aileye, özellikle annesine bağımlı bireyler çok. Bu noktada ataerkil yapının da etkisi büyüktür. Oğlundan (ya da kızı) başka bir bağı olmayan bir kadın, çocuğuna sıkı sıkıya bağlı kalmak ister. Çünkü eşin vefatı veya terk edilmesi durumunda, hayatta kalabilmek için bir tutunacak dalı olmasını ister. Bu oldukça anlaşılır bir durum; ancak değişmesi gereken bir durumdur. Kadın ve erkeğin hem yasal hem de toplumsal alanda eşit haklara sahip olduğu, bireyi koruyan ve annelere bebek bakım desteği sunan bir toplumda bu sorun büyük ölçüde çözülebilir.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz: Küçük yaşlarda uygulanan muamele, çocuğun ilerideki davranışları üzerinde büyük etki yapmaktadır. Aşırı şımartılarak büyüyen çocuklar, sorumluluk bilinci kazanamadan yetişkinliğe adım atarlar. Herhangi bir zorluk yaşamadan ve sürekli aile desteğiyle büyüyen birey, karşılaşacağı zorluklarda başa çıkma becerisinden yoksun kalır. Neler yapılabilir? Anne ve baba, çocukların ilk rol modeli olmalıdır. Çocuklarının hatalarında heves kırıcı olmak yerine, mümkün olduğunca deneyerek öğrenmelerine izin verip yönlendirmeli ve doğruyu göstererek öğretmelidir. Böylece, deneyim kazanarak sorumluluk bilinci gelişen çocuk, ileride sağlıklı adımlarla kendi ayakları üzerinde durabilen biri olacaktır.

Yetiştirme yurtlarında büyüyen çocukların bağlanma gelişimi (hem çocukluk hem de yetişkinlik döneminde) nasıl olmaktadır?

Psikoterapist Şule Öncü: Bebek, annesiyle doğumdan önce tanışır. Doğduğunda annesinin sesi, kokusu ve titreşimiyle aşinadır. Yetiştirme yurtlarında bebek, daha önce tanıdığı ve güvendiği bir dünyadan ayrılmak durumundadır. Bu, önemli bir kayıptır. Eğer bakım verenler sürekli değişirse, güven ve bağlanma sorunları ortaya çıkabilir. Her kurumda olduğu gibi, bu tür yerlerde de kurumun özellikleri ve bireysel inisiyatiflerin etkisi büyüktür. İyi yönetilen ve çalışanların aynı bebeklere sürekli bakabildiği, ihtiyaçlarının karşılanabildiği kurumlarda hasarı minimuma indirmek mümkündür.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz: Çocuğun bakıcısı ile kurduğu bağ, kişiliğinin önemli bir parçasını oluşturur ve atılan temellerin değişimi zordur. Çocuk ile bakıcısı arasındaki kopukluklar, sevginin oluşmasını zorlaştırdığı için güvenli bağın kurulmasını engeller. Erken yaşlarda kopan bağlantılar, çocuğun çevresiyle ve ilerideki ilişkilerinde güvenli bağlar kurmasını zorlaştırır. Bu durum, depresyon, kişilik problemleri, madde kullanımı ve diğer zihinsel hastalıklara yol açabilir. Bu tür insanlar, ileride sağlıklı ilişkiler kurmakta zorluk çekebilir ve araştırmalar, madde bağımlılığı ve riskli davranışlar sergileyen bir eğilim gösterdiklerini ortaya koymuştur.

Yetişkinlerdeki bağlanma türlerini Bartholomew ve Horowitz dört ayrı grupta sınıflandırmıştır. Sizce romantik ilişkilerde en tehlikeli bağlanma türü hangisidir?

Psikoterapist Şule Öncü: Takıntılı ve saplantılı bağlanma, en tehlikeli olanıdır. Son yıllarda dizilerle romantik bir şekilde sunulan “Sen olmazsan ölürüm / Ya benimlesin ya da yok ol!” söylemi aslında daha derin bir bağımlılığı ifade etmektedir. Bu tür bir ilişki kişiyi hem içten tüketir hem de sağlıklı bir ilişki dinamiğinden uzaklaştırır. Ölesiye sevmek ya da sevilmek istemek sağlıklı bir durum değildir.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz: En tehlikeli bağlanma türü saplantılı bağlanmadır. Bu tür bireyler genellikle aşırı kontrolcü ve kıskanç olurlar. Kendileriyle ilgili fikirleri olumsuzken, bağlandıkları kişiler hakkında son derece olumlu düşüncelere sahiptirler. Bu kişiler, bağlandıkları kişiyi gözlerinde abartarak büyütürler ve kendi güven duyguları zayıftır. Kendilerini dışarıya açmadıkları gibi karşı tarafın desteğine de muhtaç hissederler. Bu yüzden, karşılarındakilere bunaltıcı bir şekilde yapışabilirler ve bu da ilişkiyi zedeleyebilir. Takıntılı bağlanma türü ise saplantılı bağlanmaya benzer, ancak kişi kendisiyle alakasız birine de takılabilir.

Romantik ilişkilerinde bağlanma biçiminden rahatsız olan bir birey bunu değiştirmek için ne yapmalıdır?

Psikoterapist Şule Öncü: Bağlanma tarzımız, genetik ve çocukluk deneyimleri ile şekillenir. Ancak, sonraki yaşam deneyimleri de bağlanma tarzımız üzerinde etkilidir. Tek bir sağlıklı ilişki, bireyin sağlıklı ilişki kurma deneyimini geliştirmesine ve güven duymasına yardımcı olabilir. Bağlanma sorunlarında psikoterapi, terapist ve danışan arasında güvenli bir ilişki kurarak bu sorunların üstesinden gelmek için faydalıdır.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz: Bağlanma stilimizi bilmek ve tanımak iyileşme sürecinde ilk adımdır. İlişki tarzımız, ilişkilerdeki tutumlarımızı ve davranışlarımızı belirleyen bir yol haritası olacaktır. Karmaşık ve sorunlu ilişkilerde çözümlemelerin önünü açar. Ancak, neyi yanlış yaptığımızı bilmemiz yeterli değildir; yaşadıklarımızı onarabileceğimiz ve yeniden deneyimleyebileceğimiz süre hayatımızın her aşamasında olmalıdır. Nörobiyolojik açıdan açıklayacak olursak, sosyal ilişkileri yönetme ve duygusal bilgileri değerlendirme gibi davranışları sağlayan beyin yapıları, yaşam boyu aktivitesini sürdürmektedir. Bu nedenle, duygu odaklı psikoterapi bağlanma biçimlerine müdahale etmede etkili bir yöntemdir. İçimizdeki çocuğun iyileşmesi için en önemlisi sevmeyi, sevilerek öğrenmektir. Erken dönem bağlanma yaraları iyileştikten sonra romantik ilişkide yeterince olumlu iletişimde bulunmak, bağlanmanızı onarmanıza yardımcı olur. Bu süreçte, duygularınızı uygun bir şekilde ifade etme yollarını öğrenebilir, geçmişinizi geride bırakabilirsiniz.

Röportaj&Haber: Dilara Koru