
Bağımlılıktan Bağlılığa: İlişkinin Derinliği
Yazı: Elif Gürsoy
İlişkinizde; aşk ve sevgi dolu sözler söylemek, daha kaliteli zaman geçirmek ve eğlenmek yerine; kıskançlığın getirdiği olumsuzluklarla mücadele ediyor olabilirsiniz. Partnerinizin diğer cinslerle olan iletişimi, aklınızda “nerede, ne yapıyor?” gibi düşünceler yaratarak kıskançlığınızın belirgin bir göstergesi haline gelebilir. Eğer kıskançlığınızı bir kenara bırakmanın zamanı geldiğini düşünüyorsanız, Klinik Psikolog Liora Bora’dan aldığımız tavsiyeleri dikkatlice incelemenizi öneririz.
Kıskanma Nedenleri
John Bowlby’nin Bağlanma Kuramı’na göre üç farklı bağlanma şekli bulunmaktadır. Bu tür bağlanmalar genellikle ilk beş yıl içinde çocuk ile temel bakımını üstlenen kişi arasında oluşur. Güvenli bağlanan çocukların bakım verenleri her zaman duyarlı ve ihtiyaca yanıt veren kişilerdir. Kaygılı bağlanan çocukların bakım verenleri ise tutarsız tepkiler veren bireylerdir. Kaçınan bağlanmada ise bakım veren genellikle soğuk ve duyarsızdır. Bu bağlanma biçimleri, yetişkinlerin romantik ilişkilerini derinden etkiler. Dolayısıyla, beş yaşına kadar olan ilişkiler, sonraki birliktelikler açısından büyük önem taşır. Güvenli bağ kurmuş bireyler, yetişkinlikte de sağlıklı ilişkiler sürdürme eğilimindedir. Kıskançlık duygusunu daha az ve kontrollü yaşarlar. Özgüveni yüksek olan kişilerin kıskançlık hisleri daha az yoğun olabilirken; özgüveni düşük olanlar, genellikle daha yoğun kıskançlık hissetme eğilimindedir. Kaygılı bağlı olan kişilerde sıkça güvensizlik ve terk edilme korkusu ortaya çıkar, bu da güvene dayalı bir ilişki kurmayı zorlaştırır. Kaçınan bağlanma yaşayan bireyler ise korunma içgüdüsüyle yakınlıktan kaçınır. Her bireyin kıskançlık duygusu, bu bağlanma türlerine göre farklı şekillerde kendini gösterir.
Partnerle Davranışlar
Kıskançlığın cinsiyete göre yönelimi değişebilir. Araştırmalar, erkeklerin daha çok fiziksel kıskançlık, kadınların ise duygusal kıskançlık hissi yaşadığını göstermektedir. Bu, erkeklerin fiziksel aldatmalara daha çok tepki verdiği, kadınların ise partnerlerinin başka birine duygusal bağlanmasını kıskandığı anlamına gelir. Ayrıca, kültür ve din gibi faktörler de etkili olabilir. Genellikle ataerkil toplumlarda bazı kadınlar kıskançlıklarını dışa vurmaktan çekinirken, erkekler daha sert tepkiler verebiliyor. Türkiye’de, Doğu ve Batı kültürlerinin karışımı gözlemlenebilir. Kadın ve erkeğin tutumları, toplumsal cinsiyet rolleri ve buna bağlı şemalarla şekillenebilir. Bazı araştırmalar, kadınlardaki kıskançlık duygusunun erkeklerden daha güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Evlilikte ise roller değişir ve erkekler kadınlara oranla daha kıskanç olma eğilimindedir. Kıskançlığa verilen tepkiler de cinsiyete göre farklılık gösterir; kadınlar daha fazla duygusal tepki verirken erkekler kaba kuvvete yönelebilir.
Kıskançlık Hastalık mı?
Kıskançlığı tek başına bir hastalık olarak tanımlamak doğru değildir; ancak kıskançlık ile ilişkili bazı psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Örnek olarak, stres, madde kullanımı (alkol dâhil), psikoz, çeşitli duygudurum bozuklukları ve intihar düşünceleri sayılabilir. Normal kıskançlık, algılanan bir tehdit sonucu gelişir; örneğin partnerin başka biriyle yakınlaşması gibi somut bir durumun varlığıyla ortaya çıkar. Buna reaktif kıskançlık denir. Ancak bazı durumlarda bireylerde patolojik kıskançlık da görülebilir. Bu tür kıskançlık durumlarında ortada mantıklı bir gerekçe yoktur ama birey, partnerine karşı yoğun bir kıskançlık hisseder. Patolojik kıskançlık yaşayan kişiler sürekli şüphe duyacak bir neden bulmayı dener, bunu doğrulamaya çalışır ve partnerini suçlar. Bu tür durumlar, ilişkide ciddi zararlara yol açabilir. Patolojik kıskançlık yaşayan bireylerin, durumu kendi ve partnerleri için tehlikeli hale getirmemeleri adına profesyonel yardım almalarını öneririm.
Bu duygu ilişkiye zarar veriyor mu?
Sağlıklı bir ilişki kurmak ve sürdürmek çiftler açısından oldukça önemlidir. Küçük kıskançlıklar ilişkiye ciddi zarar vermeyebilir; hatta bazı durumlarda olumlu etkiler yaratabilir. Ancak sürekli ve yoğun yaşanan kıskançlık, ilişkinin yıpranmasına ve sona ermesine kadar gidebilecek olumsuz sonuçlar doğurabilir. Yoğun kıskançlık her iki taraf için olumsuz etkiler yaratır. Kıskanan taraf, sürekli partnerini kaybetme kaygısı ve öfkeyle mücadele ederken, karşı taraf sürekli suçlanmaktan dolayı ağır bir stres yaşar. Bu süreç, her iki taraf için de kaygı, depresyon, paranoya hatta en uç noktada intihar veya cinayet gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.
Kardeşlik veya Arkadaşlıkta Kıskançlık Var mı?
Kardeş ilişkileri, insan hayatında deneyimleyebileceği en uzun ilişkilerden biridir. Aradaki kıskançlık, ebeveynler ile olan ilişkiyle ilişkilendirilebilir. Her kardeş ebeveynleri tarafından farklı muamele görebilir. Bazen kardeşler birbirlerini rakip olarak gördüklerinden, bu durum tartışmalara yol açabilir. Bu da çoğunlukla ebeveynlerin eşit davranmamasından kaynaklanır. Bu noktada kardeşler kendilerini ayırt edici davranışlar sergilemek isteyebilir. Arkadaşlar arasındaki çatışmalar ise kıskançlıktan ziyade imrenme olarak adlandırılabilir. Bu iki hissin birbirinden ayırt edilmesi önemlidir. Bir başkasında olan bir şeye sahip olma isteği imrenme, mevcut bir şeyi kaybetme korkusu ise kıskançlıktır. Arkadaşlık ilişkilerinde kıskançlık genellikle bireyin arkadaşını bir başkasına kaybetme riski ortaya çıktığında gelişir.
Evlendikten Sonra Kıskançlık Neden Artar?
Araştırmalara göre, ataerkil toplumlarda evlilikten sonra kıskançlık erkeklerde kadınlara nazaran daha yaygındır. Türkiye’de evlilik sonrası “sahiplenme” hissi erkeklerde daha belirgin hale gelir. Aldatma olasılığı bile ilişkide derin etkiler yaratabilir. Türkiye’deki aile yapısı, evlilikte iki kişilik ilişkiyi birçok kişinin müdahale etmesine maruz bırakır. Bu durum, evlilikten sonra ilişkiye ve partnerlerine olan sahiplenmenin artmasına ve kıskançlıkların yoğunlaşmasına yol açar. Her iki taraf da bir başkasına “kaptırma” korkusunu derinden hissederek hareket etmektedir.
Kıskançlık Nasıl Yok Edilebilir?
Yapıcı iletişim, sağlıklı bir ilişki için oldukça kritiktir. Kıskançlık durumunda hislerin ve düşüncelerin karşı tarafla paylaşılması, durumu pozitif bir şekilde düzeltme imkânı tanır. Kişinin öncelikle kendi duygularını farkında olması gerekmektedir. Kıskançlık derecesinin anlaşılması ve reaktif mi yoksa patolojik bir kıskançlıkla mı başa çıkıldığına dair bilgi sahibi olunması önemlidir. Patolojik kıskançlık yaşayan bireyler, durumu profesyonel bir destek ile çözme fırsatı bulabilirler. Yeterli özgüvene sahip olmak, bireyin hem kendisiyle hem de diğer kişilerle olan ilişkilerini olumlu etkiler.
Peki, Kıskançlık Tamamen Yok Edilebilir mi?
Eğer kıskançlık yaratacak bir sebep yoksa, bu hissi ortadan kaldırmak mümkündür. Öncelikle duygusal şemalarımızı gözden geçirmeli ve temel inançlarımızı sorgulamalıyız. Kıskançlık genellikle bu temel inançlara bağlıdır. Örneğin, kişinin kendisini sevilmez veya kusurlu hissetmesi sıkıntıya neden olabilir. Bu temel inançları değiştirerek kıskançlığı azaltmamız mümkün. Terapi seanslarında danışanlarımızın motivasyon seviyesini anlamaya çalışıyoruz. İlerleme kaydedebilmek için bireyin kendini değişime hazır hissetmesi önemlidir. Bilinçli farkındalık (mindfulness) yöntemiyle bireyler kıskançlıklarını daha iyi gözlemleyebilir ve bu duyguyu kontrol etmek daha kolay hale gelir. Belirsizlik herkes için zorlayıcı bir süreçtir; ancak bu belirsizliği kabullenmek büyük bir adım olabilir. Kıskançlıkla birlikte gelen öfke, stres gibi hisleri dengelemek için bazı yöntemler öğrenilebilir.
*Formsante dergisinden alınmıştır.