
As long as love knows no “limits”!
Aşkın gerçekliğini sorguladığımız bir çağda, kendi duygularımızın derinliklerine iniyoruz. Aşkı gerçekçi bir şekilde ele alıyor ve aşıkları birlikte aynı yolda yürümeye davet ediyoruz. Kendi ideallerini dayatan sevgiliye “dur!” demeye cesaret ediyoruz. Sınırlarımızı baştan belirleyerek, bize katılmaya davet ediyoruz!
Yazı: Baran ALIŞKAN
Bir metro çıkışında, vapur terasında, yemek yerken, market kuyruğunda, restoranın ortasında, kahve kokusunda, kruvasan çıtırtısında ve daha birçok ‘o an’da… İlk kez göz göze geldiğimiz anlarda kalbimizdeki kelebekler, bir aşkın mutlaka doğacağına dair inançla kanat çırpıyor. Cemal Süreya’nın, “Oydu bir bakışta tanıdım onu” sözleri aklımıza gelirken adımlarımız hızlanıyor. Bu yolculukta “merhaba” ile başlayan süreç, kendisine bir son hazırlıyor. Çünkü her başlangıcın bir sonu olduğunu biliyoruz. Ama unutmayın, “Bir gün aşklar biter, hatıralar kalır…” Bu nedenle, olayı olduğu gibi kabul etmeden önce birlikte düşünmemiz gereken konulardan bahsetmeliyiz.
İKİMİZ VE BİR FİDAN
Hep birlikte aşka doğru bir yolculuğa çıkalım. Bu hikâyede siz, biz yani hepimiz varız. Modern dünyada ‘uyum’ fikri, yaşamın her anında dengeli bir bağlılık olması gerektiği düşüncesini onaylatıyor. Standartlara boyun eğdiğimiz bu çağda, çoğunluğun kabul ettiği ‘gerçekleri’ kendi yaşamımızın bir parçası yapmamız bekleniyor. Bunun sonucunda romantik ilişkiler de aynı etkiden etkileniyor. Kendimize benzeyen kişiler, yaşam stillerimiz, davranışlarımıza ve tarzımıza göre daha cazip geliyor. Romantik partner seçiminde kendimize en yakın hissettiğimiz kişilerin, kendi gerçekliğimize uyduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda kendimizi, “İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız, sen benimle, ben seninle bu hayatı yaşamalıyız” sözleriyle belirlerken buluyoruz. Ancak yaşam, tüm sürprizleriyle bize bunu sunmayabilir. Farklı dünyaların insanları olabiliriz ama aynı yöne el ele yürüyen iki aşığında hikayesini de yazabiliriz.
TEK BİR RUHTA YAŞAYANLAR
Modern Love serisinin ikinci sezonunda, etkileyici bir çiftle tanışıyoruz. ‘The Night Girl Finds a Day Boy’ adlı bölümde Zoe ve Jordan’ın hikayesi karşımıza çıkıyor. Gecikmiş uyku fazı sendromu olan Zoe, standart saatlerde yaşamıyor; günü tamamen ters bir düzende geçiriyor. Gerçek bir gece insanı olan Zoe’nin aksine Jordan, bir öğretmen olarak hayatını çoğumuz gibi yaşıyor. İkili, birbirlerinin çekim alanında mutlu bir ilişki yaşıyor fakat sonucunda her şeyin pek de yolunda gitmeyeceği aşikar. Çünkü yaşam tarzları, gün içerisindeki saatlere olan farklılıkları ve daha pek çok konuda anlaşmakta güçlük çekiyorlar. Aristoteles, aşkın iki bedende tek bir ruh olarak yaşadığını ifade eder. Fidanın güller açan dalı fikri de muhtemelen bu düşünceden gelir. Ancak aşk, sevgi ya da ne dersek diyelim, daima sürprizler barındırıyor. Spoiler vermek gibi olmasın ama Zoe ve Jordan, sonunda birlikte kalmanın bir yolunu bulmaya karar veriyorlar. Jordan’ın romantik bir uyanış yaşadığı anlarda, bu yazının ana fikri çıkıyor: “İlişki kurmayı seçtiğin kişi, kendi gerçekliğinde yaşamaktadır.” Gerçeklerin dünyasına hoş geldiniz.
BİR SINIR İHLALİ
Kendimizi her biri farklı ideallere sahip ama birbirine bağlı çiftlerin yanında buluyoruz. Bu, bir gerçek ve fazlasıyla mümkün. Romantik ilişkilerdeki ‘aynı yolda yürümek’ metaforunu bir kenara bırakarak yeni bir formül üzerinde duralım; aynı yöne yürümek. Bunu yaparken partnerini kendi yoluna çekenlere mesafeli yaklaşmamız gerektiğini biliyoruz. Çünkü iki durum arasındaki fark çok net. Romantik partneri kendi yolundan alıkoyarak kendi yoluna çekmek, bir sınır ihlalidir. Psikolog Merve Günebakan, ilişkilerde sağlıklı sınırlar çizebilmek için değerlerinizi, önceliklerinizi ve ihtiyaçlarınızı belirlemenin önemini vurguluyor. “İlişkide neleri vermeye, neleri almaya hazırsınız bunları belirleyin. ‘Hayır’ diyebilme becerilerinizi geliştirin. Kendinizi suçlamayın ve güvenli bir iletişimi tercih edin. Önemli kararlar alırken acele etmeyin; küçük adımlarla ilerlemek, olduğu yerde sabit kalmaktan çok daha iyidir.” Biz de birbirinin dünyasını işgal etmeyen Zoe ve Jordan’dan ilham alarak soruyoruz: Biz, karşımızdakinin kendi gerçekliğine aşık olmuyor muyuz? Yanıt basit, ‘evet!’ O halde, partnerin gerçekliğini değiştirmek, ilişkideki saygı ve sevgi ile büyük bir çelişkidir. İlişkilerin vazgeçilmezi olan ‘saygı’ kavramına sınırların korunmasını dahil etmenin zamanı çoktan gelmiştir.
KARŞILIKLI GOL VAR
Kendi zamanında, kendi yolunda ve kendi gerçekliğinde yaşayan partnerimize saygı göstermeli ve derin bir kalp bağı kurmalıyız. Benzerlik etkisini bir kenara bıraktığımız bu formülde aşkın tüm hallerini içimizde barındırıyoruz ve farklılıkları kabulleniyoruz. Gol! Şov dünyasının da bu görüşü benimsediğini, Megan Fox ve Machine Gun Kelly ile Kourtney Kardashian ve Travis Barker’ın popülaritelerinin artışından anlayabiliriz. Bir soru daha soralım; bahsettiğimiz çiftler romantik ilişkilerde ‘benzerlik’ kavramını taşıyor mu? Bu örnekler, partneri tüm gerçekliğiyle kabul etmenin kanıtı niteliğinde. En azından yaşam tarzları açısından…
GÜÇ KALKANLARI DEVREDE Mİ?
Romantik ilişkiler, tüm hikayeler gibi bir giriş-gelişme-sonuç yapısına sahiptir. Girişteki flört döneminin hemen ardından, gelişme kısmında ilişkinin seyri değişebilir. Eğer bu değişimler, baskın tarafın kontrolüne geçtiğinde manipülasyon ve değişimler kaçınılmaz oluyor. Psikolog Merve Günebakan, sadece romantik ilişkilerde değil, birçok durumda baskın karakterlerin olaylara müdahale hızının farklı olduğunu belirtiyor. “Romantik ilişkilerde ortak dengeyi bozan en önemli unsurlardan biri güç dengesidir. Her iki partner de ilişkisel gücü elde etmeye çalışabilir. Araştırmalar, diğer kişinin davranışını değiştirmek için kullanılan aracın ‘güç’ olduğunu ortaya koymuştur. Güç dağılımını etkileyen birçok faktör de bulunur. İlişkiye daha fazla kaynak getiren partnerinin gücünün diğerlerine göre daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Peki, bu kaynaklar nedir? Bireyin sosyo-ekonomik durumu, duygusal durumu, dışavurumu, arkadaşlıkları, cinsiyeti ve ilişkideki katkıları kaynak olarak gösterebiliriz. Bir taraf sürekli olarak kaynak sunduğunda, diğer tarafın kendisine teslim olmasına izin vermiş olur. Böylece ortak denge bozulur fakat farkında olarak veya olmayarak yeni bir denge oluşturulmuş olur. Aslında buna, dengesizlik içinde var olan bir denge demek daha doğru olabilir. Bir taraf sürekli vererek, diğeri sürekli alarak ilişkiyi bambaşka bir boyuta taşıyorlar.” Bu noktadan itibaren, güç kalkanlarını devreye sokmaya ne dersiniz? Çünkü romantik ilişkinizin kurtarıcısı olabilecek bir sınır kalkanı olabilir.
Romantik deneyimlerimize dayanarak, ilişkilerde geçen süre uzadıkça partnerlerin birbirine daha çok benzediğini gözlemliyoruz. Bu çevrelenmeyi reddetmediğimiz gibi, kişilik özelliklerinin değişime uğratılmasına sıcak bakmıyoruz. Oyuncu ve yazar Civan Canova, ‘Ful Yaprakları’ oyununda, “Hoşumuza giden bir bedende hayalimizdeki ruhu yerleştirir, adına da aşk deriz bu saçmalığın. Sonra gel zaman git zaman, o bedene alıştıkça, içindeki gerçek ruhu görmeye başlarız. Aşk denilen şeyin masal, aşık olduğumuz kişinin de sanal olduğunu anlarız böylece.” söyleriyle bu durumu net bir biçimde ifade etse de benzer görüşlere de selam çakıyor. İdealize ettiğimiz fikirleri, beğendiğimiz görünümlere kabul ettirerek ‘gerçek aşk’ı bulduğumuzu başka türlü nasıl açıklardık? Oysa ilişkiler de tam olarak bunun kapılarını aralamıyor mu? Aşk, deneme-yanılma oyunu. Tek bir gerçeğe inanmanın ve o gerçeği beğendiğimiz sevgiliye kabul ettirmenin duyguları manipüle etme gerekliliği var mı? Sevgili manipülatör Fettah Can, “Bu aşkın katili sensin. Teslim ol, suçlusu sensin.” diyerek bize sesleniyor. Aşkın doğal akışında başroller, uygun bir şekilde değişkenlik gösterebilir. Aşkın yasasını yeniden yazacak olsak, bu konuyu gündeme taşımadan edemeyiz. Psikolog Merve Günebakan, manipülatif davranışların romantik ilişkilerde sıkça karşılaşıldığını düşünmekte ve ekliyor: “Olaylar istediğimiz gibi gitmediğinde partnerimize kendisini kötü hissettirecek duygusal manipülasyonlar yapabiliriz. Narsist bireyler, daha manipulatif eğilimler gösteriyor. Eğer ilişkide sürekli fedakarlık yapan ve eleştirilen biriyseniz, partneriniz siz farkında olmadan sınırlarınızı ihlal etmeye başlamış olabilir. Siz de ya farkında olarak ya da olmayarak başka birinin taleplerine göre yeni bir benlik geliştirmiş olabilirsiniz.” Devamında, karşı tarafın kendi idealini kabul ettirmesi durumunu şöyle açıklıyor: “Partnerin, karşı tarafı sürekli suçlaması ve beğenmemesi, genellikle ilişkide varsayılan ideal gerçekliği sağladığını gözlemliyoruz. Bir süre sonra birey, ilişkiyi yaşamak yerine partnerini mutlu etme amaçlı bir rol üstlenebiliyor. Böylece aslında değişmeye başlıyor. Ne yazık ki bu durumu açıklamak için mantığa büründürme dediğimiz bir savunma mekanizmasını kullanıyor. Kabul görmeyen güdülerin kişiyi oluşturduğu kaygıyı minimum seviyeye indirebilmek için kullanılan bir savunma mekanizmasıdır. Evet, bunu yapıyorum çünkü senin iyiliğin için… Sen zaten bu şekilde mutlu değildin; böyle çok daha mutlu olacaksın…” Peki, bunlar gerçekten sizin iyiliğiniz için mi sevgilim?
GEL BANA SAHİCİ SAHİCİ
Aşkın önünde birçok engel çıkabilir; kariyer, ekonomik kaygılar, mesafeler veya azalan duygular. Metroda, vapurda, yemekte, markette, restoranda, kafede, pastanede ve diğer birçok yerde göz göze geleceğiniz muhtemel aşk, idealize ettiğiniz bir görünüşe, yaşam tarzına veya kişiliğe sahip olmayabilir. Bu, onun ‘doğru kişi’ olmadığı anlamına gelmez. Elbette, kendi gerçeklerinizi yeterince tanımamanız, onun doğru kişi kategorisine girmesini engelleyebilir. Aynı şekilde değişmenizi isteyen ya da sizin gerçekliğinize saygı duymayan bir ilişkide de olabilirsiniz. Sınırlarınızı koruyun ve aynı yolda değil, aynı yöne yürümeyi düşünün. Yazar Joseph Campbell, “Hayattaki en büyük ayrıcalık kendin olmaktır” diyerek size cesaret verirken, Sigmund Freud, “Kendinize karşı dürüst olmak iyi bir egzersizdir” diyerek bu tür ilişkiler üzerine düşünmenizi sağlıyor. Kapanışta, pop müziğimizin en büyük hediyesi Tarkan, “Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin. Ya gel bana sahici sahici ya da anca gidersin.” diyerek altın bir tavsiyeyi karakterlerimize fısıldıyor. Siz iyisi mi, aşkısı olmayın, kendiniz olun.
İLGİLİ İÇERİKLER