Aile ve Çocuk

Z Kuşağının Endişeleri Mi Artıyor? | Anne

2020 yılında, araştırmacılar 7,3 milyon çocuğun kaygı veya depresyon yaşadığını tahmin etmişti. Bu sayı son beş yılda daha da artarak, 2021’de çocuk ve genç ruh sağlığı için ABD ve Avrupa’da ulusal bir acil durum ilan edilmesine neden oldu. Bu durum hala devam etmekte.

2025 itibarıyla 13 ile 28 yaş arasındaki Z Kuşağı’nın üçte birinden fazlası kaygı bozukluklarından etkileniyor. Neredeyse yarısı (%47), kendilerini “sıklıkla” veya “her zaman” kaygılı hissettiklerini bildirirken, %44’ü sürekli gergin, huzursuz veya kaygılı hissettiklerini ifade ediyor. Ayrıca Z kuşağının kaygı ve depresyon yaşama olasılığının önceki nesillere göre %80’den fazla olduğu görülüyor. Z Kuşağı demografisi içinde bazı topluluklar, kaygı geliştirme açısından özellikle risk altında. Genel olarak kızlarda kaygı oranları daha yüksek olsa da uzmanlar, erkekler arasındaki ruh sağlığı deneyimlerinin, ruh sağlığı sorunlarını dile getirme konusundaki damgalama nedeniyle muhtemelen eksik raporlandığını vurgulamaktadır. Z kuşağı için, tedavi edilmeyen kaygının etkileri düşük akademik başarı, kilo değişiklikleri, bozulmuş uyku düzeni, sağlıksız beslenme veya keyif amaçlı uyuşturucu kullanımı gibi sonuçlara yol açabilir ve uzun vadeli etkileri olabilir.

İşte Z kuşağı gençlerinin kaygıya karşı neden bu kadar hassas olduğuna dair sebepler ve ebeveynlerin çocuklarının ruh sağlığına müdahale etmesi gerektiğini gösteren işaretler.

Neden Z kuşağı daha yüksek kaygı taşıyor?

Ergenlik döneminde, beyin özerklik, bağımsızlık ve bireysellik duygusunun gelişmesine yardımcı olan önemli değişimler geçirir. Ancak bu dönem aynı zamanda insanların beyinlerinin özellikle savunmasız olduğu bir zamandır; çünkü ruhsal hastalıkların %75’i 10 ile 24 yaş arasında ortaya çıkar. Her nesil bu önemli bilişsel gelişim evresinden geçmiştir; ancak Z kuşağı, bugün karşılaştığı stres faktörlerinin benzersiz birleşimiyle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Weill Cornell Tıp Fakültesi’nden Klinik Psikiyatri Psikoloji Doçenti Shannon M. Bennett, “Günümüzde gençlerde kaygının artmasına tek bir faktör neden olmuyor. Kaygı, genetik bir bileşeni olan, ancak aynı zamanda çevremizden de büyük ölçüde etkilenen bir durum” demektedir.

İlginizi çekebilir: Z kuşağı nedir?

Z Kuşağı gençlerinde strese neden olan faktörler

Z kuşağının kaygısına katkıda bulunan araştırılan stres faktörleri arasında silahlı şiddet, finansal belirsizlik ve erken yaşta sosyal medyaya maruz kalma bulunmaktadır.

Silahlı şiddet

Özellikle Z kuşağının %75’i, kitlesel silahlı saldırıların hayatlarında “önemli bir stres kaynağı” olduğunu bildirmiştir. Z kuşağının stres kaynağı olarak gördüğü diğer haber konuları arasında intihar oranlarındaki artış ve cinsel taciz ile saldırıların daha fazla gündeme gelmesi gibi değişiklikler yer alıyor.

Finansal istikrarsızlık

Yoksulluk ve finansal belirsizlik, Z kuşağının yaşamlarını baştan beri zorlaştıran unsurlar oldu. 2011 ve 2012’de ABD’de Z kuşağının %23’ü yoksulluk içinde yaşarken, %46’sı düşük gelirli hanelerde bulunuyordu. Bu oranlar o zamandan beri düşmüş olsa bile, 2023 itibarıyla yalnızca %16’sı yoksulluk içinde ve %35’i düşük gelirli olarak değerlendiriliyor; bu rakamlar hâlâ milenyum kuşağı, X Kuşağı ve bebek patlaması kuşağının oranlarından belirgin anlamda yüksek.

Sosyal medya

Sosyal medya, Z kuşağındaki ruh sağlığı gerilemesine en sık atıfta bulunulan faktörlerden biridir. Araştırmalar, günde üç saatten fazla sosyal medyada vakit geçiren gençlerde kaygı da dahil olmak üzere ruh sağlığı sorunları geliştirme riskinin iki katına çıktığını göstermektedir. En son tahminlere göre, gençler sosyal medyada günde neredeyse 5 saat harcıyor. “Teknolojiye ve sosyal medyaya sürekli erişim, gençlerin gerçekten rahatlayıp zihinlerini ve bedenlerini dinlendirelimelerine yeterince zaman tanımamaktadır. Ayrıca gelen haberlerin kesintisiz akışı, sosyal baskı ve başkalarıyla karşılaştırma gibi kaygıya yol açan unsurları daha da artırabilir,” diye belirtiyor Bennett. Z kuşağının kaygı deneyimlerine katkıda bulunan diğer yaygın faktörler arasında çocukluk dönemlerinde pandemiyi yaşamaları ve stres verici yerel ve uluslararası haberlere sık sık maruz kalmaları yer alıyor. Bunun yanı sıra, nesilden bağımsız olarak bu yaş grubunda yaygın olan stres faktörleri de mevcuttur: karmaşık aile dinamiklerini yönetmek, akademik ve okul dışı faaliyetlerden kaynaklanan baskılar gibi. Ancak olumlu bir yön de var. Bu kuşak, kaygılarını dile getirme konusunda önceki nesillere göre daha rahat hissetmekte, bu sebeple “pozitif” sayılabilecek bir nedenlerden dolayı kaygı bildirme eğilimindedir. Bennett, “Genç nesiller kaygı deneyimlerini paylaşma konusundaki rahatlıklarını artırma yolunda ilerliyor” diyor. Bununla birlikte, “Kaygı ve diğer ruh sağlığı koşulları hakkında hala çok fazla damgalama ve yanlış bilgi var” ifadelerini ekliyor.

İlginizi çekebilir: Sosyal medya insanları öfkelendiriyor mu?

Z kuşağı çocuğunuzun kaygısı olduğunu gösteren işaretler

Bennett, ebeveynlerin kaygının çok çeşitli şekillerde ortaya çıkabileceğini ve kişiden kişiye farklılık gösterdiğini anlamalarının önem taşıdığını belirtiyor. Bu genellikle sürekli endişe duyma gibi bilişsel belirtileri ve birçok fiziksel belirtinin de dahil olabileceği bir durumdur. Ancak kaygının semptomları ne olursa olsun, Bennett ebeveynlerin çocuklarının hayatındaki tüm stres kaynaklarını “kurtarma” ya da yok etme çabasında dikkatli olmaları gerektiğini vurguluyor. “Bu, gençlerin stres ve kaygıyla başa çıkmak için ihtiyaç duyduğu becerileri geliştirmesine engel olabilir,” diyor. Bunun yerine, Bennett ebeveynlerin gençlerin kaygısına karşı denge kurarak destek ile baş etme stratejilerini öğretmeleri gerektiğini, ayrıca çocuklarının durumunun gerektirdiği takdirde profesyonel yardım almalarının önemli olduğunu ifade ediyor. Ebeveynler, çocuklarının ruh sağlığı ile ilgili sorun yaşadığını sezip de kaygının şu işaretlerine özellikle dikkat etmelidirler:

Kaçınma

Çocuğunuz sosyal hayatından geri çekiliyorsa veya daha önce keyif aldığı şeylerden uzak durmaya çalışıyorsa, bu kaygının en güçlü işaretlerinden biridir. “Kaygı genellikle ne yapmamız gerektiği veya yapmak istediğimiz şeylerden kaçınma ile ilişkilidir ve bu da gençlerin gelişiminde ek sorunlara yol açar,” diyor Bennett. Kaçınma davranışının şu semptomlarla birlikte görülmesi, kaygıyı daha belirgin hale getirebilir.

Fiziksel semptomlar

Ebeveynlerin ruh hali ve davranıştaki değişikliklere dikkat etmesi önemlidir; ancak kaygı da gençlerin bedenlerinde beklenmedik değişikliklere yol açabilir. “[Kaygı] çok fiziksel hale gelebilir ve ciddi rahatsızlıklar ile hoş olmayan fiziksel semptomlar oluşturabilir,” diyor Bennett. Bu semptomlar arasında baş ağrıları, mide rahatsızlıkları ve kas gerginlikleri yer almaktadır. Bennett, bu semptomların tıbbi bir izah olmaksızın tekrarladığı durumlarda ebeveynlerin özellikle dikkatli olmaları gerektiğini belirtiyor.

Uyku zorluğu

Araştırmalar, ruh sağlığı problemlerinin uyku bozukluklarına yol açabileceğini ve uyku sorunlarının da ruh sağlığını kötüleştirebileceğini gösteriyor. Çalışmalara göre, kaygısı olan bireylerin yaklaşık yarısında uyku bozuklukları görüldüğü tespit edilmiştir. Eğer ergen çocuğunuz her zamankinden daha yorgun görünüyorsa veya sık sık bitkin hissettiğini söylüyorsa, uyku kalitesi hakkında konuşmaya başlayın. Ebeveynler ayrıca çocukları büyüdükçe gevşemiş olabilecek aile gece rutinlerini gözden geçirerek, dinlendirici uykuya öncelik verebilir, yatmadan en az yarım saat önce (mümkünse daha uzun süre) ekranları kaldırabilir ve uykuya dalma ya da uykuda kalma sorunları devam ederse doktor tavsiyesi alabilirler.

Sürekli güvence arayışı

Stresli bir olay, beynin sinir sistemi tepkilerini (örneğin savaş ya da kaç tepkisi) tetiklediğinde, zihnin dostluklardan beden algısına, sağlıktan akademik başarıya kadar her şeye verdiği yanıt değişebilir. Bu durum, her deneyimi bir yük veya aşırı endişe kaynağı gibi hissettirebilir. Bu ruh hali, kaygılı düşünce olarak tanımlanmaktadır ve her durumu tehlikeliymiş gibi algılar. Sonuç olarak, kaygılı bir kişi ebeveynlerinden ya da güvendiği yetişkinlerden sürekli güvence isteyebilir; ancak bu durum onları daha iyi hissettirmeyebilir. Bennett, bunu “Güvenilir kişilerden defalarca güvence istemek ama bu güvenceden aslında hiçbir rahatlama hissetmemek” şeklinde tanımlıyor.

Huzursuzluk

İrritasyon (huzursuzluk, sinirlilik), çocuklarda kaygının özellikle yaygın bir belirtisidir ve Bennett’e göre bu artan öfke, öfke nöbetleri veya etrafa saldırma şekillerinde kendini gösterebilir. Daha önce fark ettiğinizden daha olumsuz bir ruh hâline geçiş, çocuğun artan stres veya kaygıya karşı tepkisini düzenleyemediğinin bir göstergesi olabilir. Bu tür tepkiler, çocuğun beyninin tehlike algısıyla bunaldığında ortaya çıkabilir veya kötüleşebilir. Kaçma çabasında olan çocuk, yetişkinler tarafından yanlış bir şekilde agresif olarak algılanabilecek davranışlarda bulunabilir. Duygularını düzenlemeyi öğrenmemiş bir çocuk sadece bunalmış durumda olabilir ve bu duyguları doğru bir şekilde ifade etmeyi ya da dile getirmeyi bilemiyor olabilir. Bu belirtilerden herhangi biri, bir ruh sağlığı uzmanının müdahalesini gerektirebilir. Böyle bir durumda uzman, çocuğa ihtiyaç duyduğu duygusal düzenleme becerilerini öğretme konusunda yardımcı olabilir.

Referanslar

Ashleigh N. DeLuca. “Anxiety in Gen Z Is Rising: 5 Signs Parents Need to Recognize”. Şuradan alındı: https://www.parents.com/anxiety-in-gen-z-is-rising-5-signs-parents-need-to-recognize-11819624