Aile ve Çocuk

Çocukluk Dönemi Kanserleri | Ebeveynler

15 Şubat, Çocukluk Çağı Kanser Günü‘dür. Şubat ayı boyunca kanser konusu gündemdeyken, çocukluk döneminde yaşanan kanserlerin önemine de özel bir vurgu yapılması gerekiyor.

Dr. Banu Oflaz Sözmen ve Psikolog Aslıhan Özcan, Dünya Çocukluk Çağı Kanserleri Farkındalık Günü’ne dair önemli açıklamalarda bulundu.

Çoğu insan gibi sizin de yakınlarınızdan biri bu durumu yaşamıyorsa, muhtemelen farkında değilsinizdir. Dünyada ve ülkemizde tanı alan çocuk sayısında önemli bir artış görülmesine rağmen, sosyal mecralarda bu konu hakkında doğru bilgilere ulaşmak pek kolay değildir. Zor bir konu olsa da, çocukluk çağı kanserlerini görünür kılmak ve farkındalık yaratmak son derece önemli; çünkü farkındalık, pek çok yarar sağlar. Çocukluk çağı kanserlerinin belirtilerini erken fark etmek, yakınlarınızın hayatını kurtarabilir. Ayrıca bilgilendikçe, yardım etmek isteyebilir ve yapılan her küçük destek, büyük başarıların kapısını açar. Bilinçlenme, çözüm arayışını da beraberinde getirir. Birlikte hareket ettiğimizde, yeni sağlık politikalarının oluşmasına katkıda bulunabiliriz. Örneğin, meme kanseri için düzenlenen “pembe kurdele” kampanyası, Amerika’da araştırmalara yönelik bağışların artmasını sağladı. Bu bağışlarla gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda, 5 yıl sonra kansersiz yaşam süren bireylerin sayısı da artırıldı. Bu artış, devletin ve özel kurumların araştırma fonlarına daha fazla kaynak arayışa girmesine neden oldu. Bu da, gelecekte daha fazla araştırma yapılması ve farklı çözüm önerileri geliştirilmesi demektir. Sadece bir pembe kurdele takmak bile bu kadar etki yaratabiliyor. Bu nedenle, size kısa bilgiler sunarak çocukluk çağı kanserleri konusundaki farkındalığınızı artırmak istiyoruz.

Kanser verilerinin erişimi ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir; fakat genel bir bakışla, çocukluk çağı kanserleri yüksek gelirli ülkelerde toplam kanser vakalarının %1’ini, düşük gelirli ülkelerde ise yaklaşık %4’ünü oluşturmaktadır.

Yılda 15 yaş altındaki çocuklarda milyonda 50 ile 200 arasında; 15-19 yaş arası ergenlerde ise milyonda 90 ile 300 arasında kanser vakası görülmektedir.

Sayılarla ifade etmek gerekirse, dünyada yılda yaklaşık 350.000 çocuğa, Türkiye’de ise 3.500 çocuğa kanser teşhisi konulmaktadır. Nükseden hastalarla birlikte bu sayı yılda 5.000’lere çıkar.

Dünyada yaklaşık her 3 dakikada bir, Türkiye’de ise her 3 saatte bir çocuklara kanser teşhisi konuluyor.

Yükselen hasta sayısına rağmen, modern teknolojiler sayesinde tanı ve tedavi süreçleri hızla gelişmektedir. Bu da iyileşme oranlarını artırmaktadır. Modern tanı ve tedavi yöntemleri aracılığıyla, erken teşhis edilebilen çocukluk çağı kanserlerinin sağ kalım oranları her yıl artmaktadır. 40 yıl öncesine göre kayıp oranları yüksekken, günümüzde kanser türüne bağlı olarak iyileşme oranları %75-90 arasında değişmektedir. Yani toplumda çocukluk çağı kanserleriyle mücadele eden çocuk sayısı ve iyileşen hayatta kalan çocuk sayısı hızla artmaktadır.

Bu durumda, konuyu göz ardı etmek yerine siz neler yapabilirsiniz? İşte ilham vermesi için bazı öneriler:

Kurdele takın

Çocukluk çağı kanseri farkındalık rengi “altın” rengidir. Bu hafta altın rengi bir kurdele takabilir ve soranlara bunu çocukluk çağı kanserleri hakkında farkındalık yaratmak amacıyla yaptığınızı açıklayarak bilgilenmelerini sağlayabilirsiniz. Sadece adı geçmese bile bu çok önemlidir!

Sosyal medyada paylaşın

Sosyal medya hesaplarınızda altın rengi kurdele veya çerçeve kullanarak duyarlılığınızı gösterebilir ve tanıdıklarınızın dikkatini bu konuya çekebilirsiniz. Çocukluk çağı kanserleriyle ilgili haberleri, olumlu istatistikleri, iyileşme hikayelerini paylaşabilirsiniz.

Bağış yapın

Çocukluk çağı kanserleriyle mücadele eden hastalara tıbbi, psikolojik ve ekonomik destek sağlayan ve bu alanda araştırmalar yapan vakıflara bağışta bulunabilirsiniz. Düzenlediğiniz etkinliklerde, özel günlerde bu konuyla ilgili farkındalık oluşturmak ve yardım toplamak amacıyla vakıflardan hediyelik veya kırtasiye ürünleri satın alabilir, vakıf bilgilerini yayarak destek olabilirsiniz.

Gönüllü olun

Zamanınız varsa gönüllü çalışmalara katılabilirsiniz. Unutmayın, gönüllülüğün pek çok şekli vardır. Ofiste veri girişi yapmaktan, hastanede çocuklara kitap okumaya, annelerle sanat çalışmaları yapmaktan, broşür hazırlamaya ve tanıtım stantlarında görev almaya kadar pek çok çeşit görev seçebilirsiniz.

Kurumunuza aracı olun

Çalıştığınız kurumla konuşarak onların dikkatini çocukluk çağı kanserlerine çekebilir; belki herkes 15 Şubat’ta altın rengi bir aksesuar takabilir. Kurumunuz ayrıca vakıf veya hastanelerle sosyal sorumluluk projeleri yapmaya sıcak bakarsa, sponsor olabilir veya ayni bağış yapabilir.

Eğer tanıdığınız bir aile çocukluk çağı kanseriyle mücadele ediyorsa, onlara destek olmak için yapabileceğiniz bazı öneriler:

Bir şey söyleyin

Her yaşta, özellikle de çocuklarda kanser tanısı karşısında insan ne diyeceğini bilemeyebilir; bu oldukça normaldir. Öncelikle, eğer çocuğun ölümcül bir hastalığı olduğuna dair bir önyargınız varsa, doğru bilgiler edinerek bu kaygınızı değiştirmeniz önemlidir. Ailelere bu süreçte kaygılı yaklaşmamak daha etkili olacaktır. Tanı veya tedavi sürecinde aileyi düşündüğünüzü ifade etmek, çoğu zaman yalnız olmadıklarını hatırlatır ve iyi hissetmelerine katkıda bulunur. Kısa bir mesaj veya e-posta yollamak ya da bir kart göndererek iyi dileklerinizi iletebilirsiniz. Sadece “Sizi düşünüyoruz” ya da “Kalbimiz sizinle” demek bile yeterlidir. Arkadaşlarınızın kısa selam videolarını kaydedip aileye yollamak da iyi bir fikir olabilir.

Bazen sadece dinleyin

Çoğu zaman onları dinlemek, anladığınızı göstermekte yeterli olur. Çocuğa ya da aileye nasıl olduklarını sormak ve sadece dinlemek çok değerlidir. Destekleyici bir dinleyici olmak son derece önemlidir. Bu süreçte şefkat, sevgi ve pozitif enerji ailelere iyi gelir.

Sormak yerine yapın

Aileler sizden ne isteyeceğini düşünemeyecek kadar yoğun olabilir. Bu nedenle, “Yapabileceğim bir şey olursa haber ver” demek yerine, yardımcı olabileceğiniz konularda daha spesifik olun ve aksiyona geçin. Örneğin, “Yemek yaptım. Eğer sizler için uygunsa getirmek istiyorum. Bırakmak için ne zaman uğrayabilirim?” gibi bir teklif sunabilirsiniz.

Günlük işlerinde yardımcı olmaya çalışın

Aileler hastane ziyaretleri, ilaç takipleri ve özel diyetler nedeniyle çok yorulurlar. Onlara günlük işlerinde destek olmak, akıllarındaki stres faktörlerini azaltır ve yaşam kalitelerini artırır. Örneğin, “Bugün alışverişe gidiyorum. Sen de listeni verirsen, seninkini de alabilirim” veya “Cuma akşamı işim yok. Çocuklarla ilgilenip dışarı çıkmanıza yardımcı olabilirim,” gibi teklifler sunabilirsiniz. Fatura ödemesi, ev temizliği, yemek yapma, köpeği gezdirme veya bir akrabayı havaalanından alma gibi işler, aile için kıymetli olacaktır.

Hediye verin

Çocuklar hastanede uzun süre kalabilmektedir. Günlük rutinlerini ve aktivitelerini sürdürebilmeleri için hediye düşünmek, koruyucu bir etki yaratarak onların zamanlarının keyifli geçmesini sağlar. Aileden izin alarak çocuklarla etkinlikler yapabilir veya kitap okuyabilirsiniz. Ayrıca, sadece bir hediye çeki vererek hediye seçiminde aileye daha fazla özgürlük tanıyabilirsiniz. Tedavi masrafları yüksek olduğu için çeşitli yerlerden alınacak hediye çekleri, aileye ihtiyaçları doğrultusunda karar verme şansı vererek tüm aileyi mutlu edebilir.

Ebeveynleri de düşünün

Uzun süre hastanede kalmak ebeveynler için zorlu bir süreçtir. Hastane yemekleri zamanla sıkıcı hale gelebilir. Onlara ev yapımı bir öğle yemeği götürebilir veya enerji verici sağlıklı atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz. Ayrıca, çocukla zaman geçirerek ebeveynlerin biraz rahatlaması için öneride bulunabilirsiniz. Ebeveynlerin çocuklarına iyi bakabilmeleri için, kendilerine de iyi bakmaları ve iyi hissetmeleri önemlidir. Bir yürüyüş yapmaları, arkadaşlarıyla bir kahve içmeleri veya sevdikleri bir hobiye en azından bir saat ayırmaları için onları cesaretlendirin.

Kardeşleri unutmayın

Tedavi sürecinde hasta çocuk ilgi odağı olduğu için, kardeşler de unutulmamalıdır. Bu durum, sadece hasta çocuğun değil, sağlıklı kardeşlerin günlük rutinlerini de etkiler. Kardeşler kaygı, korku, üzüntü gibi duygular hissederler. Bu nedenle, hasta çocuğa gösterdiğiniz ilginin aynısını kardeşlere de gösterin. Eşit zaman geçirmeye çalışın ya da onlara özel hediyeler alın. Ayrıca, onların günlük rutinlerinin devam etmesine yardımcı olabilirsiniz. Örneğin, aileyle görüşerek okuldan alıp kursuna bırakabilir, hafta sonu yapılacak bir doğum günü partisine götürebilir veya ödevlerine yardımcı olabilirsiniz.

Uzun vadede yardım önerin

Aileye veya çocuğa acil olarak bir şeyler yapmak istemek oldukça doğal bir durumdur. Herkes, ilk dönemlerde çok yardımcı olmaya çabalar. Fakat kanser tedavisi uzun bir süreçtir. Bu nedenle, aylar sonra yapılan bir yardım ya da verilen bir hediye de büyük bir değer taşıyabilir.

Bağış yapın

Bağış dendiğinde genelde maddi bağışlar akla gelir. Oysaki gönülden verebileceğiniz şeyler sadece maddi anlamda değildir. Örneğin kan ya da trombosit bağışlayabilir ya da en az 30 cm uzunluğundaki saçınızı kestirerek bağışlayabilirsiniz.

Uzm. Dr. Fırat Hamidi konu hakkında bilgilendiriyor.

Erken tanı ile çocukluk çağı kanserlerinde sağ kalım oranı %70-80’dir. Kanser haftası dolayısıyla, farkındalığın artırılması ve çocukluk çağı kanserlerinin erken bulgu ve belirtileri hakkında halkın bilgilendirilmesi büyük önem taşır.

Bebeklik döneminde; tıbbi işlemler nedeniyle çocukta korku oluşabilir, anneden ayrılma, çocuğun güven duygusunu zedeler. Çocuk, o güne kadar kazanmış olduğu becerilerinde (tuvalet eğitimi, beslenme vb.) gerileme yaşayabilir. Ebeveynler için de bu dönem zorlu bir süreçtir. Kendi ebeveynliklerini sorgulamaya başlar, suçluluk ve korku duyguları hakim olabilir. Bu durum ebeveyn-çocuk ilişkisini de olumsuz etkiler.

Okul öncesi dönemde; çocuklar motor gelişimlerine bağlı olarak sürekli hareket etme ihtiyacı duyarlar. Bu süreçte çocuğun aktivitelerine ve sosyal deneyimlerine gelen sınırlamalar, kendini cezalandırılıyormuş gibi hissetmesine neden olabilir. Bu dönemde, anne-babalar çocuklarını hastalıktan ve nükslerden korumak için aşırı korumacı bir tutum sergileyebilir. Bu tutum ve davranışlar, çocuğun ileride girişimcilikten uzak, pasif ve bağımlı bir birey olmasına yol açar.

Okul döneminde; çocukların zihinsel gelişimleri oldukça iyidir. Hastalık, nedenleri, tedavi süreçleri ve gidişat ile ilgili kavramları daha iyi anlayabilirler. Bu nedenle, hastalığın adı, tedavi yöntemleri, muhtemel yan etkiler ve süreçle ilgili bilgi sahibi olma hakları vardır. Bu çocuklar, hikayelerinde kaygı, depresyon, yalnızlık, ayrılık ve ölüm temalarını sıklıkla dile getirirler. Okuldan ve arkadaşlarından uzak kalma, mutsuzluk ve içe kapanma duygularını tetikleyebilir.

Ergenlik döneminde; hastalığı merak eder, hastalık, nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili birçok kaynaktan bilgi toplar. Gelecek kaygıları baş gösterir, hastalık ve kullandığı ilaçların yan etkileri nedeniyle bedensel değişikliklerden rahatsızlık hissedebilir. Bağımsızlıklarının kaybolması, akran ilişkilerinin zedelenmesi ve cinsel gelişimlerinin etkilenmesi gibi bocalamalar yaşayabilirler.

Uzun süreli hastalıklarda; uyku ve iştah değişiklikleri, huzursuzluk, endişe, korku, hayattan keyif almayı kaybetme, geleceğe dair beklentilerin azalması ve çaresizlik hissi görülebilir. Hatta hastalığı reddetme veya inkar etme durumları da söz konusu olabilir.

Çocukluk dönemi kanserleri nadir görülmektedir ve belirtileri diğer hastalıklarla karışabilir. Şüphe duyulan durumlarda hekim, hastayı ileri bir merkeze yönlendirecek ve gerekli tetkiklerin yapılmasını sağlayacaktır. Hekim, kanser şüphesinde veya tanısında durumu aile ile paylaşmalıdır. Ailenin bu noktadaki tepkisi çok önemlidir. Eğer aile hastalıkla ilgili durumu kabullenmezse veya inkar ederse, suçluluk, öfke ve depresyon evrelerinden geçebilirler. Durumu kabul edip bir an önce baş etme yeteneklerini harekete geçiren aileler, çocuğun yararına olacaktır.

Anne-babalar belirtileri daha önce fark edemedikleri için teşhis ve tedavinin gecikmesine neden olduklarına dair suçluluk hissedebilirler. Ancak ebeveynlerin kendilerini bu konuda suçlamamaları gerekir. Aile içinde, sağlıklı olan çocuğun ihtiyaçlarına da kulak vermek, ilgi ve sevgiden mahrum bırakmamak önemlidir. Kardeşlerin de duygu ve düşüncelerinin önemsenmesi, kaygılarının yatıştırılması gerekmektedir. Bazı aileler, çocuklarını hastalıktan koruyamadıkları hissine kapılabilirler. Bu durum, hastalığın nasıl söyleneceği ve aileye nasıl davranılacağı konusunda da sorunları beraberinde getirebilir. Hastalık kontrol altına alındığında bile, yeniden nüks etme kaygıları ve korkuları olabilir. Hastalığın son evresinde, çocuğun bilişsel gelişim aşamasına göre farklı tepkiler ortaya çıkabilir. 2 yaşına kadar olan çocuklar, ölüm kavramını geliştiremezler; bu nedenle daha çok güven duydukları ve sevdikleri birisinden ayrıldıklarında kaygı hissederler. 3-5 yaşındaki çocuklar için ölüm kavramı geri dönüşü olan bir kavram olarak algılanabilir. 6-10 yaşlarındaki bir çocuk, ölümü kalıcı olarak bilir fakat kendi ölümü hakkında bir düşünceyi kavrayamaz. 11-13 yaş döneminde ise, ölüm kavramı evrensel bir şekilde anlaşılmaktadır. 14-18 yaş aralığında, ölüm kavramı tüm yönleriyle soyut bir biçimde algılanır.

Kanser şüphesi veya tanısı olan bir aile ve çocuğu zorlu bir süreç beklemektedir.

Böyle bir durumda öncelikli olarak, çocuğa ve ailesine hastalık, tedavi, etkileri, yan etkileri, nüks durumu ve süreci hakkında anlaşılabilir, gerçekçi ve tutarlı bilgiler verilmelidir.

Çocuk ve aile kaygı ve endişe hissedebilir. Bu tamamen doğaldır. Duygularını ifade etmelerine izin vermek gerekir. Dinlemek çok önemlidir. Daha küçük çocuklar için resim veya hikaye yoluyla duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri sağlanmalıdır. Kendini ifade etmekte zorlanan çocuklardan yazılı olarak duygularını paylaşmaları istenebilir.

Çocuk ve aileye bilgi verildikten ve onların duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri sağlandıktan sonra, durumu kabul etmeleri için cesaretlendirilmeleri gerekmektedir. Aile bireylerinin normal yaşama dönmesi de önemlidir. Çocuklar kanser teşhisinden önceki hallerine uygun davranılmasını ister ve hayatlarının hastalıkları üzerine odaklanılmasını istemezler. İnkar, öfke, suçluluk ve üzüntü ebeveynlerde görülen ilk tepkilerdir. Bazı ebeveynler, durumu reddetmekte ve hastalığın adını bile duymak istememektedir. Durumu kabullenip yüzleşen ebeveynler, ileride yaşayacakları sorunlarla daha iyi baş etmektedirler.

Teşhis konduktan sonra durumu kabul edip, bir an önce tedavinin başlanması gerekir. Kanser tedavisi, multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Tedavi ekibinin önerilerine uygun bir şekilde hareket edilmelidir. Kanserin gerçek tedavisi (cerrahi, radyoterapi, kemoterapi vb.) yanında diğer spesifik tedaviler (enfeksiyon önlemleri, beslenme desteği vb.) de oldukça önemlidir. Kanser tedavisi uzun ve zorlu bir süreçtir. Tedavi ekibi, tedavinin her aşamasında; süre, yöntem, etki ve olası yan etkiler konusunda çocuk ve aile ile paylaşımda bulunmalıdır.

Çocuklar belirli dönemlerde sosyal ortamlardan, arkadaşlarından ve okullarından uzak kalmaktadır. Bu süreçte çocukların psikolojik ve sosyal yönden de desteklenmeleri gerekir. Çocukların ruhsal gelişimlerini desteklemek ve sosyal etkinliklerle uyumlarını artırmak önemlidir. Aile bireylerinin tamamını kapsayan sosyal destek programları uygulanmalıdır. Durum tüm aile bireylerini etkilediği için varsa kardeşler, büyük ebeveynler gibi diğer aile üyelerinin de desteklenmesi gerekmektedir.

Düşünün ki, ailenin hayatında her şey yolunda giderken bir anda rutini bozan bir durum oluşmuştur. Bu durum, aile içinde bir kriz yaratır. Aile bireylerine bu krizle başa çıkma ve nasıl bir yol izlemeleri gerektiği konusunda destek sağlanmalı, çözüm becerileri geliştirilmeli ve birbirleriyle olan iletişim becerileri geliştirilmelidir. Sosyal destek sağlanmalıdır. Unutmayalım ki; çocukluk çağı kanserleri bulaşıcı değildir. Çocukların bu zorlu dönemlerinde sosyal desteğe daha çok ihtiyaçları vardır. Onları kardeşlerinden, okul arkadaşlarından ve oyun arkadaşlarından uzak tutmayalım. Yeterince dinleyelim, duygularını açığa çıkarmalarını sağlayalım. Onlara bu zorlu süreçte yalnız olmadıklarını hissettirelim ve birlikte bir yolculuk yapalım.

Uzman Psikolog Aynur Sayım, çocuk kanserleri konusunda farkındalık oluşturulması ve erken teşhisin önemine dikkat çekiyor.

Uzman Psikolog Aynur Sayım, kanser teşhisi sonrasında aile psikolojisinin önemine vurgu yaptı. Kanser teşhisinin ilk öğrenildiği dönemin hem hasta hem de aile için yıkıcı ve yıpratıcı olduğunu belirten Sayım, çocukların bu süreçte güvende hissetmelerinin son derece önemli olduğunun altını çizdi.

Kayıplar, hastalık ve diğer yaşam olaylarında sorunu tanımlayıp aile ve çocukların bilgilendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Sayım, “Tüm hastalık ve kayıplarda birincil aşama, kabulün sağlanmasıdır. Hastalığın kabulü ilk yapılması gereken iştir. Hastalığın adı nedir, seyri nedir, tedavi nasıl olacak, süreçte neler yaşanabilir bunlar açıklanmalıdır. Çocuğun yaş ve gelişim düzeyi, yapılacak açıklamanın içeriğini belirler. Bunu doktor ve psikolog/psikiyatristin yapması gereklidir. Hem çocuk hem de aile bilgilenmelidir. Aile öncelikle bilinçlenecek, ne ile mücadele edeceğini, nasıl davranacağı ve onları nasıl bir sürecin beklediğini öğrenmelidir” dedi.

Tedavi sürecinde en önemli noktanın aile, tedavi ekibi ve okul iş birliği olduğunu belirten Sayım, “Tüm ailenin yaşadığı güçlük karşısında çocuğun hastalığına veya durumuna odaklanmaktansa, gereksinimlerine odaklanarak bu alanda düzenlemeler yapmak gerekir. Aile bunu destek alarak yapabilir. Ev düzeni, yaşam şekli yaşanılan güçlüğe göre şekillenmeli; aynı zamanda nasıl bir davranış içerisinde olacakları da danışman tarafından yönlendirilmelidir. Evde bakım ve danışmanlık hizmetleri de ülkemizde verilmektedir” şeklinde konuştu.

“Hastalığın getirdiği şaşkınlık, yaşam tarzı ve kalitesindeki değişim, yeni bir düzen ve yaşam stili gerekliliği hem çocukları hem de tüm aile bireylerini etkiliyor” diyen Sayım, çocukların bu süreçte en çok korunup kollandıklarını, ihtiyaçlarının karşılanacağını hissetmek istediklerini ifade etti.

Çocukların bakım veren kişiyle güvenli bir bağ kurması gerektiğini vurgulayan Sayım, çocukların yakın ilgi, şefkat ihtiyacı duyduğunu; dinlenmek ve anlaşılmak istediklerini belirtti. Bu süreçte ailelerin yaşadığı güçlükler tüm sürecin olumsuz etkilenmesine yol açabilir. Sayım, “Çocuklar bu süreçte kaygılı ve korkulu; hem kendileri hem de sevdikleri için endişe ediyor, dolayısıyla güvende hissetmiyorlar. Bu nedenle çocukta depresyon, anksiyete bozukluğu, sosyal fobi gibi psikiyatrik rahatsızlıklar, okul başarısında düşüş, uyum ve davranış sorunları, ruhsal gelişimde gerileme gibi etkiler görülebilir” dedi.

“Bazı aileler, çocuklarının hastalık sürecinde tutumlarında aşırı tolerans ve korumacılık geliştirebiliyor. Bu tutumlar yapılan hatalardandır. Bu durumda çocukta kaygı artışıyor, karakter gelişimi olumsuz etkileniyor. Disiplin sorunları meydana geliyor ve sosyal ilişkiler zedeleniyor” diye ekledi Sayım, ailenin duyduğu kaygının çocuğa yansımasının da olumsuz etkileri olabileceğini vurguladı.

Çocukta sürekli hastalıklarda iki açıdan yaklaşılması gerektiğini belirten Sayım, “Çocuğun yaşadığı zor durumda ve çocuğun genel gelişimi” konularının bu yaklaşımı belirlemesi gerektiğini ifade etti. Her ailenin yaşadığı sorun, hastalık, hastalığın durumu, seyri, tedavi süreci, aile içindeki ilişkiler ve sosyoekonomik düzey gibi etkenlerin farklılık göstermesi sebebiyle, her aileye yönelik özel rehabilitasyon programları hazırlanması gerekmektedir. Hastalığın seyri ve koşullarına uygun olarak sosyal ilişkilerin devam ettirilmesi, çocuğun ruh sağlığı açısında son derece kritiktir. Ailenin sosyalleşmesi, çocuğun yaşıtlarıyla bir arada bulunması için programlar yapılmalıdır.”