Sürdürülebilir Beslenme: Sağlığı Destekler ve İsrafı Engeller
Artan Nüfus Gıda Talebini Artırıyor
Artan insan nüfusu, gıda talebinde bir artışa sebep olmakta ve gıda endüstrisini daha verimli hale gelmeye teşvik etmektedir. Son on yılda, gıda endüstrisindeki yenilikler ve gelişen teknolojiler, daha fazla gıda üretimi ile sürdürülebilirlik açısından önemli adımlar atmıştır. Gıda endüstrisindeki yenilikler ve sürdürülebilirliğe yönelik yaklaşımlar, artan nüfusun beslenme ihtiyaçlarını karşılamak ve çevresel etkileri azaltmak üstüne önemli katkılar sağlamaktadır. Ancak, daha fazla çalışma ve yatırım gerekmektedir; çünkü nüfus artışı, gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik konularında hala büyük zorluklar doğurmaktadır. Artan nüfusun iklim ve çevre üzerindeki etkileri önemli bir endişe kaynağıdır. Nüfus artışı, daha fazla enerji, su ve gıda talebi anlamına gelir; bu da doğal kaynakların aşırı kullanımına ve çevresel baskılara yol açabilmektedir. Bu durum, ekosistem hizmetlerinin azalmasına ve doğal kaynakların tükenmesine yol açabilir.
Sürdürülebilir Beslenmenin Farklı Çeşitleri Bulunuyor
Artan insan nüfusu ile birlikte iklim değişikliği, çevresel bozulma ve kaynakların tükenmesi gibi sorunlarla başa çıkmak için sürdürülebilirlik odaklı politikalar ve çözümler gerekmektedir. Bu çözümlerden biri de sürdürülebilir beslenme çeşitleridir.
Sürdürülebilir beslenme çeşitleri:
- Akdeniz beslenme tarzı; taze gıdalar ve doymamış yağların tüketimi ön plandadır. İşlenmiş ve paketli gıdaların tüketim oranı düşük tutulmaktadır. Ülkemiz için en uygun seçenek, Akdeniz beslenme modeli olarak belirlenmiştir. Sürdürülebilir diyetlere çok kültürlü bir yaklaşımla yerli ya da yerel gıda sistemlerini anlayarak farklı kültürel bilgilere dair çeşitliliğin korunmasına fırsatlar sunabilmektedir. Ayrıca, yemek ve kültüre dair geleneksel bilgilerin korunmasının kritik önemine vurgu yapmaktadır. Ekolojik ayak izi açısından değerlendirildiğinde, Akdeniz diyetinin diğerlerine göre azot, karbon, su ve enerji ayak izinin daha düşük olması, bu diyetin dünya sağlığına daha az olumsuz etki etmesini sağlamaktadır.
- Nordik diyeti; Danimarka, Finlandiya, Norveç, İzlanda ve İsveç gibi İskandinav ülkelerindeki geleneksel yemek biçimlerine dayanmaktadır ve Akdeniz diyetine benzer özellikler taşımaktadır. Zeytinyağı yerine kanola yağı kullanılması, Akdeniz diyetinden en belirgin farkıdır.
- Çift piramit diyeti; klasik besin piramidinin yanı sıra, besinlerin ekolojik ayak izlerini de sınıflandırmaktadır. Bireysel ve ekosistem açısından yeterli besinleri belirtmektedir.
- Vegan ve vejetaryen diyetler; kırmızı et, tavuk, balık ya da peynir gibi hayvansal kaynaklı besinlerin tüketilmediği diyetlerdir.
Meyve Sebze Mevsiminde Tüketilmeli
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yürütülen “Live Well Plate for Low Impact Food in Europe” (LIFE) projesine göre; sürdürülebilir bir diyetin altı temel ilkesi bulunmaktadır.
- Sebze ve meyve tüketimini artırmak
- Besin çeşitliliğini sağlamak
- Et tüketimini makul seviyelere indirmek
- Gıda israfını önlemek
- Sertifikalı gıda satın almak
- Şeker, tatlandırıcı içecekler, yağ, tuz ve tuz içeriği yüksek gıdaların tüketimini azaltmak
Meyve ve sebze tüketiminde her zaman mevsiminde olanları tercih etmek ve mümkünse pazarlardan alışveriş yapmak önemlidir. Bu bağlamda ekolojik pazarlar takip edilebilir.
Her gün mor, kırmızı, turuncu, sarı, koyu yeşil, açık yeşil ve beyaz olmak üzere toplam yedi farklı renkte sebze ve meyve tüketilmelidir. Günlük minimum tüketim, 6 yumruk sebze ve 2 yumruk meyve olmalıdır.
Günde 1-2 su bardağı yoğurt veya kefir, haftada 1 kez kırmızı et, haftada 1 kez balık veya haftada 1 kez tavuk ana yemek olarak tercih edilebilir. Diğer günlerde protein ihtiyacı bezelye, barbunya, nohut, kuru fasulye veya börülce gibi bitkisel protein kaynaklarından sağlanabilir, ayrıca sebzeler de haftada en az 2 gün ana yemek olarak kullanılabilir.
Bu temel ilkelerin uygulanmasıyla karbon ayak izi düşürülmekte ve sürdürülebilir bir beslenme şekliyle hem sağlık hem de doğa açısından fayda sağlanabilmektedir.