
Oyuncu Gökhan Yavuz’un Ders Niteliğindeki Yazısı
Elma dersem çık, armut dersem çık, bencil dersem çıkma!
Keşke kimse çıkmasa…
Fakat herkes, birbirini ezerek ve en sonunda posalarını ortaya çıkararak elma, armut peşinde inatla çıkıyor. Bu dönemde, eve gelenler de “organik insan suyu, çok faydalı” diyenleri saymazsak, herkesin yüzleştiği bir gerçek var. İnsanoğlu, sanki taş devrine geri dönmüş gibi yaşıyor.
Kibarca soranların sayısı oldukça az. Mesela, Azize teyze, Perihan abla, Mehmet amca misali “Evladım, yanlış mı geldik? Bir yardımcı olsanız,” diyenler çok nadir.
Gülme ve kahkahanın havada uçuştuğu bir ortamda “Siz gelmediniz, gidiş var!” diyenlerin sesi yükseliyor.
Bebek Kaan ve çocuk Ediz, “Nereye geldik biz? Nerede doğduk!” diye soruyorlar; yine etrafta anlamsız kahkahalar yankılanıyor…
“Gelmeseydiniz, beni ilgilendirmiyor, ne olacak” diyenler sıradanlaşmış durumda!
Yıl 2025, rakam olarak çok etkileyici. İki bin! Yirmi beş! Ne kadar çok zaman, ne kadar büyük bir gösteriş… Fakat sonuç, internetten sipariş ettiğimiz bir salatalık. Bu ne zaman, bu ne kibir? Kimsenin kimseye toleransı kalmadığı, maneviyatın yalnızca tozlarıyla kaldığı karanlık bir zaman dilimi…
Bu arada her yeni yılda iyi dileklerde, dualarda bulunuyoruz. Demek ki bunları içten gelmeden, kalpten kopuk bir şekilde yapıyoruz. Yeni yılın ilk ayı sona eriyor ve dünya yine kaos ve acılarla dolu.
Suçlu dünya mı, sistem mi? Kesinlikle hayır. Ektiğimizin, biçtiğimizin farkındayız.
Soru basit, cevap ortada… Öte yandan, yine o tuhaf kahkahalar yükseliyor;
“Bana ne sorudan, cevaptan; ben istediğim gibi yaşarım. Bana ne senin, onun, ötekilerin, dünyanın…”
Unutmayın, sevgili kardeşim. Ben değil, biziz! Hepimiz aynı dünyada var olan bireyleriz. Kusursuz bir yapbozun tüm parçaları, iyisiyle kötüsüyle, büyüğüyle küçüğüyle biraradayız. Mahallende yere attığın çöp, Fransa’daki Anais’e, Uganda’daki Balindaya bile ayıp ediyor… Boğazda attığın pet şişelerden dolayı Pasifik’teki balinayı, Muğla’da yaktığın orman için Amazon’daki bakir ormanları ağlatıyoruz. Tarihi bir yapıya çakınla vurduğun çentikleri bile Mısır’daki piramitler kazanıyor…
Bir yandan bir şeylerden uzaklaşabilirsin ama bu bencilliğin, her yeni doğanın üzerindeki yük seni sarmalıyor. Bu yük, gramla bir yere gelmeyecek kadar ağır, altında ezileceğin bir yük…
“Ben” demeyi bırak. Tüm kalbinle adımını at, sevgiyi merkez al ve “biz” olmanın anlamını hisset.
Sana bir sır vereyim: Şükürden ve umuttan kopuk bir yaşam, yediğin yemeklerden zevk alamamak, sağlığı kaybetmeden gerçek serveti anlayamamak… Mutluluğun en saf şekli, başkalarını mutlu etmekte gizlidir. Başkasının acısını hissedebilmekte, bir kediye, köpeğe bir tas su vermekte saklı. Güneşe teşekkür edip, yıldızları kalp eliyle alkışlamakta…
Empati yeteneğin olsun, yanında azıcık merhamet de taşı. Sen de bir gün yaşlanacaksın; bu yüzden çocuklara saygı göster. Gözlerinle bakarken, kendini her yüzde bul, kendini gör, bir ayna gibi.
Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, öyle davran herkese. Ayırt etmeden, ötekileştirmeden, kınamadan, yermeden, yargılamadan her zerreyi sahiplen.
Hasat zamanı yaklaşıyor. Eleğin boşlukları artıyor. “Herkes nasıl davranıyorsa ben de öyle yaparım,” düşüncesiyle hareket edemezsin… Sen bir koyun değilsin, özür dilerim. Biri uçuruma atlıyorsa, peşinden gitmek aklına günah olarak gelmeli. Çekil kenara; “Ben atlamayacağım,” de, “Ben kırıcı olmayacağım,” de, “Bencil değilim” de, “Özür dilerim, aklım,” de, “Günaydın, hadi uyan” de ve içindeki sevgiye bir öpücük kondur…
Her şey bu kadar mı değişti? Hayır. Güller hâlâ kokmaya, yanan ormanlar inatla gölge yapmaya devam ediyor. O kirlettiğimiz denizdeki, okyanustaki yunuslar hâlâ bize göz kırpıp gülümsüyor, güneş batmasına rağmen bizimle her yeni günde yeniden doğmaya devam ediyor. Ay ve yıldızlar inatla yanımızdalar, “Buradayız ve sizi görüyoruz,” dercesine.
Bolu’daki büyük yangında hayatını kaybeden insanlar oldu. Onların sevenlerinin kalplerine de ateş düştü… Biz, tanımadığımız canlar için gözyaşı dökerken, birçoğumuz maçta bahis yapmanın derdine düştü. En garip olanı ise hâlâ o pistte kayak yapanlar… Sizin kalbiniz ne zaman böyle bir buz gibi oldu?
Bu dünya bir sınav, dostum.
Dersin adı: Şükür ve sevgi
Allah zihin ve kalp açıklığı, vicdan versin. Sınavında başarılar dilerim!
Gökhan Yavuz