
Seçilen Yalnızlık
Yazı: Ece Üremez
Günlük yaşamın koşuşturmacası içinde yaşanan sorunlar bir yana, yalnızlık durumu söz konusuysa, her şey bir kenara itiliyor ve büyük bir alarm çalıyor. Zira yalnızlık, çağımızın önünde tıpkı bir buzdağı gibi soğuk bir silüetle duruyor. Ancak bu sefer yalnızlığa karşı bir yazı değil, aksine yalnızlığa bir davetiye çıkaran bir metin kaleme alıyoruz. Çünkü yalnızlığı özellikle tercih edenlerin sayısı her geçen gün artmakta. Üstelik, bu durum, mutluluğun şifrelerini bulduklarına dair ileri sürdükleri iddialarla tezlerini daha da güçlendiriyorlar. Konu yalnızlık olduğunda aslında iki farklı yol mevcut; ya soldan ilerleyip, günümüz koşullarına, dolayısıyla kaderin bir oyunu olduğuna inanarak kendimizi kurban edebiliriz ya da sağdan devam edip bu durumun tamamen kendi seçimimiz olduğuna inanabiliriz. Biz bu kez sağdan gideceğiz ve iç sesimizin, bizi nasıl görünmez bir el gibi yalnızlığa yönlendirdiğine tanık olacağız. Şu bir gerçek; yalnız kalmayı seçen bireyler, ne kadar ‘Hayatıma birini katmak istiyorum’ deseler de, yalnız geçirdikleri her gün kendi yalnızlıklarına biraz daha alışıyorlar. Bu gerçeği yüksek sesle kabul etmek ise aslında işin en zor kısmı. Ben bu itirafı yalnızlığın olumsuz çağrışımını silip, bu seçimin benim kontrolümde olduğunu anladığımda yapabildim. Yalnız olmanın iradenizle doğru orantılı olduğunu fark ettiğinizde, yalnızlığın bir tercihten ibaret olduğunu da hayretle göreceksiniz. Peki, insanı yalnızlığa iten nedenler nelerdir? Emsey Hospital’dan Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca; “Kişinin psikolojik durumu, karakter yapısı, ekonomik durumu, arkadaş çevresi, cinsiyeti, aile yapısı, yetişme tarzı ve eğitim durumu gibi pek çok faktör, hayat görüşünü belirler. Bu görüş ise yalnızlık hissinin oluşmasında etkilidir. Cinsiyet fark etmeksizin, insanlar yalnız kaldıklarında mutlu olabilirler. Mutluluk ve yalnızlık, birbirlerine zıt kavramlar gibi görünse de, farklı zamanlarda aynı bireyde görülebilir. Örneğin; sabah mutlu olan biri akşam yalnızlığı tercih edebilir. Çünkü yalnızlık, insanın kendi sıkıntılarıyla baş başa kalmasına olanak tanır. Kendimize soramadığımız pek çok sorunun cevabını bulmamıza, itiraf edemediklerimizi kendimize anlatmamıza yardımcı olur. Yüzleşebildiğimiz birçok düşünce, üzerimizdeki yükü hafifletir. Aşırılığa kaçmamak kaydıyla yalnızlık, insanı rahatlatabilen bir çıkış yolu” diyor. Esasında, yalnızlık bir hak olmaktan çok, bir ayrıcalıktır. Bu yüzden de seçilmiş bir yalnızlık söz konusudur. Çünkü yalnızlığın insana kattığı değerleri yalnızca bu durumu ‘becerebilen’ kişiler anlayabilir. Yalnızlığın tadına bir kez bakanlar için ise geri dönüş oldukça zordur.
YALNIZ KALPLER KULÜBÜ
Yalnızlık rüzgarına kapılanlar için aslında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; her şey kendi istedikleri gibi gelişecek. Çevrenize bakıldığında, pek çok yalnız bireyin, bir sevgilisi veya eşi olanlara göre daha mutlu göründüğünü fark edebilirsiniz. Görünüşün ötesinde gerçekten de mutludurlar; çünkü onlar için yaşam tek kişiliktir. Her şey kendi istedikleri düzen, zamanlama ve çerçeve içinde gerçekleşir. Hiç kimseye hesap vermek zorunda olmadıkları gibi, kimseden de bir beklentileri yoktur. Peki, geriye dönersek, bu seçimi yapmalarının dinamikleri de olmalı, değil mi? Psikiyatri Uzmanı Karaca; “İnsan bazen yalnız kalmayı arzu eder. Kişi, kendini sorgulamak, düşünmek ve sorunlarıyla yüzleşmek ihtiyaç duyduğunda yalnız kalmayı tercih eder. Bu durumda yalnız kalması bir tercih meselesidir; bir bozukluk değil, gerekirse bir ihtiyaç olarak ifade edilebilir. Ancak bunu bilinçli bir şekilde yapmadığında, bir psikolojik rahatsızlığın işareti olabilir.” şeklinde açıklıyor. Anlayacağınız üzere, bu durumu seçme sürecinde içe dönüşün etkisi oldukça büyük. Bununla birlikte, dışsal etkenleri de tamamen göz ardı etmek mümkün değil. Peki, içinde bulunduğumuz zaman dilimi yalnızlık tercihini ne ölçüde etkiliyor? Psikiyatri Uzmanı Karaca bu soruyu şöyle yanıtlıyor; “Artan nüfus, kendimizi daha da yalnız hissetmemize yol açıyor. Çalışma koşullarının zorlaşması, trafiğin yaşamı zorlaştırması, bunlar neticesinde insanın kendisine zaman ayıramaması, kişinin kendini görünmeden yalnızlığa itmektedir. Yoğun bir tempoda geçmiş günlerde sosyal medya sayesinde ilişkilerimizi taze tuttuğumuzu düşünsek de, aslında bu durumun bizi daha çok yalnızlaştırdığını fark edemiyoruz.” İç veya dış faktörler nedeniyle de olsa, bir gerçek var ki; yalnızlığı yaşam biçimi olarak seçen kadınların sayısı artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri de oldukça dikkat çekici. Türkiye’de yalnız yaşayan bireylerin sayısı son dokuz yılda 500 bin kişi artarak 1.5 milyona ulaşmış. Bu rakamın 790 bini yalnız yaşayan kadınlardır. Ayrıca, ailesiyle ya da bir arkadaşıyla birlikte yaşasa bile duygusal olarak yalnızlığı tercih edenleri eklediğimizde, Yalnız Kalpler Kulübü’nün kalabalığı karşısında şaşırmamak elde değil.
YALNIZLIĞINA SAHİP ÇIK!
Yalnızlığın maddi olduğu kadar manevi bir olgu olduğunu vurgulayan Psikiyatri Uzmanı Karaca, bu iki boyutun beden ve ruh olarak iç içe geçtiğinden bahsediyor. Yine de yalnızlığın dayanılmaz hafifliği ise ortak bir gerçek olarak karşımızda. En basit haliyle, biriyle birlikteyken bile dinlenmek ya da düşüncelerimizi toparlamak istediğimizde hepimiz şu cümleyi kurmuyor muyuz: ‘Biraz yalnız kalmak istiyorum.’ Çünkü kalabalığa dönmeden önce kendimizle konuşabilmek için tek fırsat bu gibi görünüyor. Buradan anlaşılıyor ki yalnızlık, kimsesizlik değildir; yalnızca tek olmayı istemektir. Bedenden ziyade ruhsal olarak yalnız kalmayı talep etmektir. Oğuz Atay’ın da dediği gibi; “Yalnızlığına iyi bak… Sahip çık! Kaç kişinin emeği var onda kim bilir?” İşin sırrı burada gizli; yalnızlığınıza iyi bakarsanız, o da size iyi bakacaktır. Yalnızlıkla uzlaşmanın yolunu bulduğunuzda kendinizi de keşfedeceksiniz. Elbette, yalnızlık insan doğasına aykırı bir durumdur ama hayatınıza yön veren iç dinamiklerin merkezinde kendinizi bilmek de bir güçtür. Bu güç, bir bağımlılık da getiriyor. Yalnız bir yaşam tarzına bağlı olduğunuzda, kendi mutluluk formüllerinizin sahibi olursunuz. Yani mutlu olmak için illa bir başkasına muhtaç olmadığınızı anladığınızda, hayat çok daha güzelleşecektir. Çünkü bu yazıda bahsedilen yalnızlık, seçilmiş bir yalnızlıktır. Sorunlardan kaçış ya da istemeden içerisinde kalınan bir yalnızlık durumu değildir. Bu durumda, ‘Yalnız olmak istiyorum çünkü…’ diye başlayan cümle, şu kelimelerle son bulmaktadır; ‘Birine hesap vermek zorunda değilim’, ‘Hayatma ilişkin kararları tek başıma alabiliyorum’, ‘Bir ilişkinin getireceği sorunlarla yüzleşme zorunda değilim’, ‘Bir ilişkiye ayıracak zamanım yok’, ‘Bir başkasının sorumluluğunu üstlenmek istemiyorum’, ‘Kariyerime daha fazla odaklanmak istiyorum’, ‘Kendi başıma ayakta kalmak istiyorum’, ‘Kendime zaman ayırmak her şeyden daha değerli’, ‘Sadece kendim için yaşamak istiyorum.’ Bu cümleleri okuduğunuzda, seçilmiş yalnızlığı korkaklık, bencillik ya da güvensizlik olarak yorumlamayın. Bunu deneyimleyenler, hayatlarını kendi istekleri doğrultusunda yaşayarak zevkin tadını almayı biliyor. Fiziksel olarak yalnız görünseler de ruhsal olarak mutlu bir şekilde yaşam sürmektedirler. Mevcut durum, insanlığın uzun zamandır peşinde olduğu mutluluk arayışının özüdür. Çünkü yalnız kaldığımızda en şeffaf halimize dönüşüyoruz ve kim olduğumuzu yeniden hatırlıyoruz. Bizi en çok mutlu eden de bu bilinçtir aslında, kendimizi hatırlamak… Bu yüzden yalnızlıktan vazgeçemiyoruz; birini hayatımıza alırsak kendimiz olmaktan çıkacağımızı, sevdikçe unutacağımızı ve unuttukça mutsuz olacağımızı biliyoruz. Psikiyatri Uzmanı Karaca, konuyu hepimize yol gösterecek bir tespit ve tavsiyeyle bitiriyor: “Bireyselleşmenin arttığı dünyada yalnızlık da kronikleşiyor. Yalnızlık, farkındalık olduğu sürece ve aşırıya kaçmama şartıyla insana doğru yolu gösterebilir.” Ancak yalnızlığın bir süresi olduğunu ve o süre dolduğunda özerkliğini ilan etmiş bu bireysel ütopyayı terk etmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Çünkü; bir kadın yalnız kalmaz, yalnız olmayı tercih eder.