
Boşanma Oranlarındaki Artışın Sebepleri Neler?
Yazar: Ece Üremez
“İYİ GÜNDE VE KÖTÜ GÜNDE, HASTALIKTA VE SAĞLIKTA, BOLLUKTA VE YOKSULLUKTA, ÖLÜM BİZİ AYIRANA DEK…” Filmlerde sıkça duyduğumuz bu sözler ne kadar romantik, değil mi? Düğün törenlerinde edilen yeminler belki değişmiyor ama günümüzde evliliğin şekli sanki oldukça farklılaştı. Sürekli merak ederim; o eski aşkların neden yok olduğunu, 60 yıl süren evliliklerin neden kalmadığını. Bu konuda düşündükçe, çevreme baktığımda iki haftada boşanan, ‘Asla evlenmeyeceğim’ diyen birçok insan görüyorum. Bu durum tüm o pembe hayalleri yırtıp yerine gök gürültülü bir yağmur getiriyor. İşte bu yüzden, evliliğin tüm değişkenlerini araştırmaya karar verdim. Bu meseleyi çözmeye hazır mıyım bakalım!
GERİ DÖNÜŞ YOK
İşin özünde toplumsal değişim yatıyor. Bu değişim, bireylerin cinsiyet rollerinde ve evlilik kurumundaki dönüşümlere sebep oluyor. İnsan ilişkilerinin karmaşık doğası genellemeye pek izin vermese de, günümüzde kadın ve erkeğe biçilen rollerin kaçınılmaz olarak değişmesi, tüm hikayenin başlangıcında yer alıyor. Bu gerçeğin aile yapısını yeniden şekillendirmesi, görev ve sorumlulukları yeniden tanımlaması ve geleneksel evlilik hayatını değiştirmesi önemli. Bu değişimin en başında kadının ekonomik özgürlüğünün artması geliyor. Ayrıca, evlilik kurumuna verilen değer ve anlamın değişmesi de farklılaşmayı beraberinde getiriyor. Bütün bunlar ise ataerkil aile sisteminin temelinden sarsılmasına ve boşanma oranlarının artmasına yol açıyor. Modernleşme döneminin kültürel yapıyı etkilemesiyle, aile ilişkilerinin zayıflama dönemine girdiğini görüyoruz. Kadınların ve erkeklerin çalışmak zorunda kalması, artan boşanma sayıları ve tek ebeveynli çocukların ortaya çıkmasıyla, aile yapılarındaki çatlaklar, korkular ve dengesizlikler, evlilik hayatının da değiştiği anlamına geliyor. Sosyolojik açıdan baktığımızda, içinde yaşadığımız yüzyılın iletişim çağı olması ve toplumsal dönüşümler, evlilik anlayışını yeniden şekillendiriyor. Modern dönemdeki farklılaşan evlilik, karı-koca statüsünde de değişimlere yol açıyor. Yani, belirgin rol dağılımından, paylaşıma dayalı bir yapıya geçiş yaşanıyor. Anlayacağınız, bu toplumsal dönüşümlerden sonra duruma uyanarak geri dönüş yapmamız neredeyse imkansız. Artık dönülmez bir sapağa girmiş durumdayız. Uzman Psikolojik Danışman Seçil Özbeklik de bu durumu şu şekilde özetliyor; “İnsanların çocuk sahibi olmak ve onları büyütmek için bir bağ kurmaları durumu, insanlık tarihi kadar eski. Toplumların yaşam tarzı geliştikçe, bu ilişkinin anlamı, yapısı ve değerleri de değişiyor. Evliliklerin amacı, kurulan ilişkiler, evliliğin hakları ve sorumlulukları tarih boyunca sürekli değişim gösterdiği gibi, günümüzde de yeniden şekilleniyor. Ancak bu değişiklikler insanların evlenme arzusunu azaltmıyor, sadece evlilikten korkmalarına neden oluyor.” Aile içindeki düzenli yemek sofra kavramının bile yok olmaya yüz tuttuğu gerçeği, evlilik konusuna dair gelenek ve göreneklerin törpülendiğinin bir kanıtı. Oysa annelerimiz, hatta anneannelerimiz hep demezler miydi, her akşam aileniz için sofrayı özenle kurun, misafir gibi davranın diye? İşte kaybolan bu belki de; özen göstermek. Eski kuşak düzenlerinin yıkılmasını sağlayan, aşkları eritip ilişkileri tekdüze hale getiren de bu olabilir!
NELER OLUYOR HAYATTA
“Geçmişte evlilik kadar ciddi bir müessesenin, aşk kadar kırılgan bir duyguya emanet edilmesi kabul edilemezdi. Aynı zamanda evlilik dışı ilişkiler, aşk duygusunu yaşayabileceğimiz tek ortamlar olarak görülüyordu. Yani evlilik için karşılıklı aşk, bağlılık ve duygusal paylaşım ihtiyacı duyulması fikri yalnızca son 50-100 yılın hikayesi; bugün bile yalnızca belirli sosyo-kültürel gruplarda geçerli” diyor Danışman Özbeklik. Artık insanlar evlenirken aşk arıyor ama aynı hızla vazgeçebiliyorlar. Çünkü evliliğe verilen değer ve saygı azaldı. Gerçekler için biraz geçmişe dönecek olursak, modernleşme ve sanayileşmenin etkisiyle geniş aileden çekirdek aile yapısına geçiş, aile üyelerinin sayısında azalma ve görev dağılımında değişikliklere neden oldu. Elde edilen bu yeni biçim ve anlam, evlilik hayatındaki mahremiyeti de dönüştürüyor. Evlilik kurumunun kamuoyuna açılması, her tür konunun medyada yer alması, ilişkilerdeki sorunların normalleşmesi, karı-koca ilişkisinin derin etkilerini değiştirmeye başladı. Aile içi şiddet, boşanma, aldatma gibi konuların bu kadar sık tartışılması ve somut kişiler üzerinden hikaye edilmesi, değer yargılarının sorgulanmasına yol açtı. Evlilik programları, flörtlerin canlı yayınlanması ve eş seçiminin medyatik hale getirilmesi, evliliğe duyulan saygıyı sarsıyor. Peki, evliliği kutsallaştırmanın doğru olup olmadığını sorgulamak gerekiyor mu? Modern evli çiftlerin bu olgudan oldukça uzaklaştığı bir gerçek. Bu noktada bireysel mutluluklarını öne çıkardıklarını söyleyebiliriz. Danışman Özbeklik bu durumu şu sözlerle destekliyor: “Evlilik, kutsal bir kurum değildir. Belki sürekliliğini sağlamak veya sonlandırılmasını zorlaştırmak amacıyla neredeyse bütün dinler, evliliğe tanrısal özellikler atfederek, evliliğin kutsallığı fikrini ortaya atmıştır.” Bununla birlikte, artan boşanmalar evliliğin anlayışındaki değişimin en somut kanıtıdır. Özbeklik bu noktada da “İyi eğitimli ya da maddi durumu iyi olan kadınların büyük bir kısmı, neredeyse yalnızca anne olmak istedikleri yaşa geldiklerinde ya da duygusal ihtiyaçları yüzünden evliliği düşünmeye başlıyorlar. Böyle düşünen kadınlar ve benzer bakış açısına sahip erkekler, mutsuz bir evliliği sürdürmektense boşanmayı tercih ediyorlar. Çünkü günümüzde ayrı yaşayan veya aynı evde bulunup ayrı hayatlar süren insanlar hukuki olarak daha sık boşanma kararı alabiliyorlar. Bu, onların ileriki dönemlerinde daha az kavga edecekleri ve daha mutlu olacakları, daha fazla maddi ve manevi paylaşımlara sahip olacakları bir ilişki kurma olasılıklarını artırıyor.” Buradan anlaşıldığı üzere, sabretme, kendini adama ve kaderine boyun eğme gibi davranışlar zamanla yok oldu. Bu değişim, bireysel mutlulukları, bencilliği ve egoları ön plana çıkırken, evliliklerin de süresini kısaltıyor.
YA SONRA?
Aslında sonra şöyle gelişiyor; evlilikte çiftleri bir arada tutan nedenleri muhafaza etmek gerekiyor. Aksi takdirde, herkesin kendi düzeninde yaşadığı modern evliliklerde, yalnızca aynı evi paylaşan ama birbirinden habersiz, bağımsız ve uzak olan bireyler dünyayı kaplayabilir. Yine de unutmamalıyız ki insanlar tek başına yaşamaya programlı canlılar değiller. Danışman Özbeklik’in eklediği gibi; “Hayatın getirdiği yol, yürünmesi pek de kolay bir yol değil. Yürüdüğümüz yolda yalnız olmadığımızı, düştüğümüzde kaldırılacağımızı, kaybolduğumuzda bulunacağımızı bilmeye, buna güvenmeye ihtiyacımız var. En büyük acılarımızın birlikte paylaşıldıkça azaldığını, en büyük mutluluklarımızın ise paylaşıldıkça büyüdüğünü biliyoruz. Bir insanın ve mümkünse aynı insanın hayatımızdaki varlığını ve sürekliliğini arzuluyoruz. Bununla birlikte, günümüzün değişen toplumu, özellikle büyük şehir hayatı, bu duygusal ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek kaynakları giderek daraltıyor. Bu bağlamda, evlilik, değişmiş olsa da bu duygusal ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz bir olasılık sunmaya devam ediyor.” Evet, evlilik kurumu günümüzün şekline uyum sağlıyor. Ancak bu değişime rağmen, evliliğin sunduğu olumlu deneyimlerin yerini alacak yeni bir sistem oluşana kadar toplumsal olarak bu en temel kurum varlığını sürdürecek gibi görünüyor. “Evlilik akdi gerçekleşmeden birlikte yaşamak, son zamanlarda bu ihtiyaçlarımızı karşılayabileceği savunulsa da, ne hukuki ne de duygusal olarak evliliğin sunduğu imkanlara henüz erişmek mümkün değil. Benzer bir şekilde, ‘Ben yalnız başıma da yaşarım ve her ihtiyacımı karşılarım’ düşüncesi de gerçekçi ve yerinde görünse de, biz tek başına yaşamaya uygun varlıklar değiliz; bu nedenle bu düşünce de bir noktada çöküş yaşayabiliyor” diye vurguluyor Danışman Özbeklik. Sonuç olarak, modern dünyada gündelik yaşam pratikleri, sosyal koşullar, tercihler ve alışkanlıklar, kadın ve erkek üzerinde geri dönüşü zor izler bırakıyor; başka bir deyişle ilişkileri zorunlu bir dönüşüme tabi tutuyor. Nihayetinde, bütün bu yaşananların evlilik kurumunun sona yaklaşmakta olduğuna işaret edip etmediğini zaman gösterecek! Ne de olsa evlilik, bireysel ve toplumsal belli ihtiyaçları karşıladığı için devam eden bir kurum olarak kalmaya devam edecek, yerine daha iyi bir sistem henüz ortaya çıkmadığı sürece.