Aşk ve İlişkiler

Cinsel Kimlik Tatminsizliği

Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu nedir? Ne zaman belirti gösterir? Konuyu ayrıntılı bir şekilde inceledik…

Hayatta bazı şeyler doğası gereği vardır, sadece öyledir. Cinsel kimlik ve cinsel tercih meselesine de bu açıdan yaklaşmak gerekmektedir. Sadece oğlunuzun bebeklerle oynaması veya kızınızın erkek kıyafetleri giymesi, onların gelecekte trans birey olacağı anlamına gelmez. Ayrıca, bir erkek çocuğunun babası yoksa ve annesiyle birlikte büyüyorsa… Anne, kız çocuğunun; baba ise erkek çocuğunun cinsel kimlik gelişiminde etkili ama bu durum kesinlikle belirleyici değildir.

Cinsel kimlik hoşnutsuzluğunun kesin nedeni henüz bilinmiyor. Araştırmacılar bunun biyolojik, genetik, ailevi, sosyal ve kültürel faktörlerin etkileşimi sonucu oluşabileceği üzerinde duruyor. Toplumda az görülen bu durum, hem bireyi hem de ailesini zorlayarak depresyon ve intihara kadar gidebilen, cinsiyet değiştirme operasyonu ihtiyacına yol açan zorlu ve uzun bir süreçtir…

BEDENLE RUH ÇATIŞMAKTA
Peki, “cinsel kimlik hoşnutsuzluğu” nasıl gelişmektedir? Bu hoşnutsuzluğu yaşayan bireyler, kendilerini kadın gibi hissediyorlarsa erkek bedeninde, erkek gibi hissediyorlarsa kadın bedeninde hapsolmuş olarak tanımlıyorlar. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Başkanı Dr. Cem Keçe, tıbbi anlamda tanımı yaparken şöyle açıklıyor: “Cinsel kimlik, kişinin cinsiyetinin farkında olması, bedenini ve benliğini belirli bir cinsiyetle algılaması, duyguları ve davranışlarının da buna uygun olmasıdır. Kısacası, kişinin kendisini kadın veya erkek olarak kabul etmesi demektir. Ancak kişinin kız veya erkek doğması, cinsel kimliğini kazanması için yeterli değildir. Çoğu insanın cinsel kimliği biyolojik cinsiyetleriyle uyumlu olsa da, bazı bireyler kendilerini biyolojik cinsiyetlerine değil, karşı cinsiyete ait hissedebiliyor. Cinsel kimliğin biyolojik cinsiyetle örtüşmediği bu duruma “transseksüalite” deniyor. Yani kişinin yaşadığı ve dışavurduğu cinsel kimliği ile birincil veya ikincil cinsel özellikleri arasında belirgin bir uyumsuzluk varsa, bu durum toplumsal veya mesleki işlevsellik alanlarında düşüşe yol açıyorsa transseksüalite tanısı konulabilmektedir.”

ERKEN DÖNEM
Doğduğumuzda belirlenen anatomik, genetik ve biyolojik özelliklerimiz bize “biyolojik cinsiyetimizi” verir. Kız ya da erkek olduğumuzu ki bilincini üç yaşında kazanmaya başlıyoruz. “Ben kızım” ya da “Ben erkeğim” hissi, “fallik dönem” olarak adlandırılan üç ile altı yaşları arasında gelişiyor. Böylelikle cinsel kimliğin temelleri atılıyor.

Memorial Şişli Hastanesi’nden Psikiyatrist Prof. Dr. Sedat Özkan, çocuklarda cinsel kimlik çatışmasını çağrıştıran davranışların erken dönemde anne ve babalar tarafından nasıl fark edilebileceğini şöyle açıklıyor: “Karşı cinsten olmayı isteme ve bu konuda ısrar etme, karşı cinsle uygun giyinme isteği, hissettiği cinsiyete ait oyun ve oyuncaklarla oynama, oyun arkadaşlarını hissettiği cinse uygun seçme, cinsel anatomisinden hoşlanmama ve karşı cinsin cinsel özelliklerini isteme gibi davranışlar görülebilir. Çocukluk dönemindeki karşıt cinsiyete özgü davranışlar her zaman erişkinlik döneminde cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşayacağı anlamına gelmez. Erken çocukluk ve ergenlik döneminde bu tür davranışlar gözlemlendiğinde, ebeveynlerin cezalandırıcı ve yargılayıcı tutumları bir kenara bırakarak süreci anlamaya çalışmaları ve bu konuda uzman bir ruh sağlığı profesyoneline başvurmaları gerekmektedir.”

ERGENLİK
Erken dönemde oluşan cinsel kimlik, ergenlik döneminde güçlenir. Cinsiyet hoşnutsuzluğu, özellikle ergenlikte kişinin bedeninde yaşadığı ikincil cinsel karakterlerin gelişimine karşı duyduğu hoşnutsuzluk ile kendini gösterir. İkincil cinsel karakterler; biyolojik bir kızda meme gelişimi veya adet kanamaları, biyolojik bir erkek çocukta ise sakal gelişimi, boy uzaması veya ses kalınlaşması gibi belirtilerle kendini gösterir. Bu durumdan bir tür rahatsızlık hisseder. Bu süreçte, yaşananların ruh sağlığı uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) Yönetim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Seven Kaptan, “Bu süreçleri yaşayan kişi, ruh sağlığı uzmanına danıştığında bir değerlendirme sürecinden geçer. Yapılan değerlendirme, onun kız veya erkek kimliğine sahip olduğunun onaylanması değil; bu süreçte kendisini tanımasını kolaylaştırmak, yaşadığı rahatsızlıkları anlamlandırmak amacı taşır. Yani ruh sağlığı uzmanına gidip cinsiyet kimliği bedensel cinsiyetine uymuyor, sen bir transsın ve tedavi almalısın şeklinde bir yanıt verilmez. Bu her birey için farklı sürelerde bir gözlem gerektirebilir.” diyor.

HOMOSEKSÜELLİKLE AYNISI DEĞİL
Transseksüellik, çoğu zaman bir cinsel yönelim olan homoseksüellikle karıştırılmaktadır. Toplumsal önyargılar, homofobi ve transfobi gibi nedenlerden kaynaklanan bu karışıklığı Prof. Dr. Sedat Özkan açıklıyor: “Eşcinsellik denildiğinde cinsel bir yönelimden söz ediliyor. Cinsel yönelim, kişinin hangi cinsiyete yönelik cinsel ve duygusal çekim duyduğuyla ilgilidir. Eşcinsellik, kişinin cinsel ve duygusal çekiminin kendi cinsiyetinden kişilere yönelik olduğu anlamına gelir. Burada kişinin kendi biyolojik cinsiyetiyle ilgili bir hoşnutsuzluktan bahsedilmez; kişi kendi bedeni ve cinsiyetiyle tatmin olabilirken cinsel ve duygusal olarak hemcinslerine çekim duyabilir.”

CİNSİYET DEĞİŞTİRME
Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşayan bireylerin en büyük arzusu cinsiyetlerini değiştirmektir… Uzm. Dr. Seven Kaptan, birçok ülkede cinsiyet değişikliği için yasal sınırın 18 yaş olduğunu, ancak hormon tedavilerine aile onayıyla daha erken yaşlarda başlanabileceğini belirtiyor. Ancak belirli bir yaş belirtmenin doğru olmayacağını da ekliyor: “Cinsiyet değişikliği şu yaşta olmalıdır demek doğru olmaz; kişinin fiziksel sağlığı, ailevi ve sosyal desteği, yaşam kalitesi gibi birçok değişkene bağlı olarak şekillenebilir.”

Cinsel kimlik hoşnutsuzluğu yaşayan kişi, cinsiyet değiştirme operasyonuna karar verdikten sonra uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkar. Kişinin bir psikiyatrist tarafından uluslararası standartlara göre en az üç-altı ay takip edilmesi gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Kaptan, psikiyatrist uygun görürse ilk etapta hormon tedavisine başlanabileceğini ekliyor: “Ortalama bir yıllık hormon tedavisiyle kişi, kendini hissettiği cinsiyetin görünümünde gerçek yaşam deneyimi kazanır. Bu dönemde yaşanabilecek uyum zorlukları, aileye açılma, eğitim ve iş hayatında kendini ifade etme konularında ruh sağlığı uzmanı ile destekleyici görüşmelere devam eder. Bu süreç sonunda trans olduğunu bildiren bir heyet raporuyla mahkemeye cinsiyet değişikliği talebiyle başvurulur. Yasal onay alındıktan sonra cerrahi işlemler tamamlanır. Cerrahiden sonra tekrar mahkemeye başvurarak kimlik ve isim değişikliği isteği iletilir.”

BİR RESSAMIN GERÇEK HAYAT HİKAYESİ
Gerçek bir hayat hikayesinden sinemaya uyarlanan “The Danish Girl” (Danimarkalı Kız), işte bu konuyu ele alıyor. Filmde tarihte bilinen ilk cinsiyet değiştirme operasyonlarından birini gerçekleştiren ressam Einar Wegener’ın hikayesini görüyoruz.

Einar Wegener, eşi Gerda Wegener gibi bir ressamdır… Kendi içinde bastırdığı “kadın olma isteği” artık dayanılmaz bir hale geldiğinde, hem kendisi hem de eşi için hem kişisel hem de ilişkiler anlamında büyük bir mücadele başlar. Filmin dikkat çekici kısmı, çiftin entelektüel bir çevrede yaşıyor olmasıdır. Ancak bu durum bile transseksüelliğin normal karşılanması için yeterli değildir. Hele filmin 20’li yıllarda geçtiğini düşünürsek, bu durum daha da zorlayıcıdır. O zamanların anlayışına göre “entelektüel” çevrede bile olsa, transseksüellik bir sapkınlık ve kişilik bozukluğu olarak görülüyordu. Günümüzde hâlâ toplumun transseksüellere bakış açısını düşündüğümüzde, o yıllardaki tutum oldukça yaygındı.

Transseksüellik, çoğu zaman bir cinsel yönelim olan homoseksüellikle karıştırılmaktadır. Toplumsal önyargılar, homofobi ve transfobi gibi nedenlerden kaynaklanan bu karışıklığı Prof. Dr. Sedat Özkan şöyle açıklıyor: “Eşcinsellik, cinsel bir yönelimden bahsetmektir. Cinsel yönelim, bireyin hangi cinsiyete yönelik cinsel ve duygusal çekim duyduğuyla ilgilidir. Eşcinsellik, kişinin cinsel ve duygusal çekiminin kendi cinsiyetine yönelik kişiler üzerinde yoğunlaştığını gösterir. Bu bağlamda, bireyin kendi biyolojik cinsiyeti ile ilgili bir hoşnutsuzluktan söz edilmez; kişi kendi bedeni ve cinsiyetiyle tatmin olabilir, ama cinsel ve duygusal olarak hemcinslerine çekim hissedebilir.”

Neslihan Böle/Formsanté 2016 – Nisan sayısı