Aşk ve İlişkiler

Cinsellik: Bağlaç mı, Ayraç mı?

Yazı: Mürsel Çavuş

Doğan, “Birlikte olduğum her kadın bana kesinlikle bağlanıyor” diyor. Esra ise, “Birisiyle beraber olsam hemen ona bağlanıyorum, bu yüzden bundan kaçınıyorum” diyor. Kadınların bir kez bile bir erkekle cinsel ilişkiye girmelerinin bağlanmalarına yeterli olduğu söyleniyor. Bazıları bunun hormonlarla, bazıları ise kadın doğasıyla ilgili olduğunu düşünüyor… Peki bu ne kadar doğru? Psikoterapist Cem Keçe, “İnsan olmak için başka birinin varlığına ve onunla kurduğumuz bağa ihtiyacımız var” diyor ve bağlanmanın köklerini çocukluğa kadar götürüyor; “Çocuklukta iki tür bağlanma meydana gelir: güvenli ve güvensiz bağlanma. Güvenli bağlanmada ebeveynler çocuk için güvenli bir sığınak haline gelir, bireyleşme yolunda adım atabilirler, bu nedenle yetişkinlikte partner ilişkilerinde yakınlaşma ve bağlanma sorunu yaşamazlar. Güvensiz bağlanmada ise ebeveynden ayrıldıklarında çocuk stres yaşar, yabancılara karşı tedirgin hisseder, annesiyle olan bağını koparamaz ve bireyleşemez. Bu nedenle ömür boyu ya birine bağlanmaktan korkar, ya yapışır ya da sürekli ikircikli bir tutum sergiler. Bağlanma iki taraflı bir ilişki olup, her iki tarafın ihtiyaçlarını karşılamasıyla gelişir. Kadınlar, erkeklerden daha duygusaldır. Yakınlığa, sevildiğini hissetmeye ihtiyaç duyarlar ve erkeği kaybetme korkusu taşırlar. Aşık olduklarında hızla bağlanma eğilimi gösterirler. Cinsel ilişki de bağlılığın önemli bir göstergesidir. Cinsel ilgi ve sevgi gördükleri sürece kendilerini değerli, mutlu ve güvende hissederler.

Erkekler nasıl bağlanır?

Cinsellik kadınlar için bağlanma nedeni oluşturabiliyor. Peki ya erkekler? Onlar bir kadınla beraber olduklarında ona karşı bağlanıyorlar mı? “Cinsellik ve bağlanma arasındaki ilişki erkeklerde farklı işlemektedir” diyor Psikoterapist Keçe. “Erkekler, kadınlara göre daha zor bağlanır ve cinsel haz ile duygusal bağı birbirinden ayırırlar. Bunun sebebi erkek çocuğun önce anneyle, daha sonra bu bağı geride bırakarak babayla özdeşim kurmasıdır. Ayrıca erkek doğası gereği ‘kurt’tur. Gücün sembolü olan kurt ailesine bağlıdır, eşine sadık ve tek eşlidir ama özgürlüğüne düşkündür, yakın bağlarla yaşamayı sevmez.”

Kadınların ve erkeklerin cinselliği de birbirinden farklı işleyiş gösteriyor. “Örneğin, erkeklerin uyarıldıklarının göstergeleri oldukça belirginken, kadınların cinsel olarak uyarılıp uyarılmadıkları sır gibi gizlidir. Cinsel isteğin oluşumu kadınlarda ‘duyusal-duygusal’ uyaranlara bağlıyken, erkeklerde ‘görsel-zihinsel’ uyaranlara dayalıdır. Bu nedenle erkeklerde uyarılma çok daha kolay ve hızlı olmaktadır. Kadınlarda cinsel isteğin ortaya çıkabilmesi için erkeklerdeki gibi cinselliğin düşünülmesi ya da fantezi kurulması yeterli değildir; çoğunlukla doğrudan fiziksel uyarı, romantik yakınlık veya duygusal bağ gereklidir. Yani cinsellik erkekler için ‘erotizm’, kadınlar için ‘romantizm’ odaklıdır. Bu açıdan erkek için partnerinin kim olduğu önemli değilken, kadın için aralarındaki duygusal bağ önem arz eder. Erkek cinsellikte duygusal bağı kadınlardan daha az hissettiği için sevişme sayısının artışı, bağlılığın artacağı anlamına gelmez. Çocukluğunda güvenli bağlanma yaşamış bir erkek, yetişkinlik döneminde partnerine güvenli bir şekilde bağlanır ve partnerleriyle olan sevişme sayısı arttıkça ondan bıkmaz, bağını her zaman korur” diyerek olayın nicelikten çok nitelikle ilgili olduğunu vurguluyor Keçe.

Erkek cinsellikle bağlanır mı?

Sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin temeli elbette cinselliktir. Cinselliğin temeli ise sağlıklı ve mutlu bir ilişkidir. Keçe, “Ancak her şeyin abartılması bir noktada sorun yaratır” diyor ve ekliyor; “Aşırı ilgi ve anaç davranışlar erkeği çocukluğuna, annesiyle olan bağ kurma ilişkisine geri götürebilir. Ayrıca toplumumuzda çocukken annesi tarafından sürekli kontrol edilen, kendi başına yiyebildiği halde yedirilen, içirilen, giydirilen erkekler, bu tür ilgiyi kadınlardan gördüklerinde bunu tehdit olarak algılayabilirler. Bu nedenle kadını sevgilisi gibi değil, annesi gibi görmeye başlayabilir. Çocukken annesine gösteremediği tepkileri ‘annesi gibi davranan kadınlara’ karşı gösterebilir. Kendini çocuk gibi hissetmeye başlayan erkek, rüştünü ispatlamak için uzaklaşır ve kaçar. Ancak seksi seven ve eşini ‘annelikleştirmeyen’ erkekler, cinsellik yoluyla partnerleriyle olan bağlarını güçlendirir ve korkmadan ilişkiye devam edebilirler.

Aynı anda iki kişiye aşık olunabilir mi?

Kadınlar genellikle tek bir kişiye sadık kalırken, erkekler birden fazla kadınla birlikte olabiliyorlar. Peki, iki kişiye birden aşık olmak mümkün mü? Psikoterapist Keçe bu durumu şöyle değerlendiriyor; “Aşk, uyarılma ile başlar. İnsan, kabuğuna çekilmiş kaplumbağa gibi, dış etken olan yoğun hisler tarafından dürtülerek uyanır. Aslında derinlerinde hissedilen arzu ve eksiklik hissinin karşılanma gereksinimiyle, insan aşkı bekler. Bu nedenle aşk, insanın çocukluktan gelen ‘bütünleşme ve bir olma ihtiyacı’nın sonucudur. Ancak yaşam, tutkuyla başlayıp nefretle biten aşk hikayeleriyle doludur; bunlar olgunlaşmamış aşklardır. Olgun aşk ise yakınlık ve bağlılık gerektirir. Bu çiftler, duygusal bağlılıkları ve yakınlıkları sayesinde doyurucu bir cinsel ilişki yaşayabilirler. Bu nedenle partnerlerinden bir başkasıyla mutlu olamayacakları hissine kapılırlar. Aynı anda birden fazla kişiye aşık olmak olgun aşkta mümkün değildir. Ayrıca kadının gönlü ‘dar’dır, bir erkeğe yer ‘var’dır; her ihtiyacını karşılayacak erkek ‘yar’dır. Erkeğin gönlü ise ‘geniş’tir, birçok kadına yer vardır ama bu genişliği bir kadına sunan adam ‘yar’dır.

Nasıl ve neden seks?

Seks; gevşemiş ve rahat bir halde, sevişmenin ve dokunmanın sağladığı hazza ve hissetmeye odaklanarak, herhangi bir ‘performans hedefi koymadan’, zamandan koparak, haz alıp vererek, ruh ve bedeni bir ‘armağan gibi’ paylaşma sanatıdır. İnsanları bu sanata ve cinselliğe yönelten farklı psikolojik ihtiyaçlar vardır. Karşı cins tarafından beğenilmek, arzu edilmek, tercih edilmek; kişinin içindeki güvensizlik ve değersizlik duygularını tatmin eder. Kişi, cinselliği bir araç olarak öne çıkararak, kadınlığını veya erkekliğini kanıtlamaya çalışabilir. Sevgisiz bir aile ortamında büyüyen biri, karşısındaki kişiden ihtiyaç duyduğu sevgiyi almak amacıyla cinselliği kullanabilir. İçinde değersizlik ve yetersizlik duyguları yaşayan biri, kendini değerli kılmak ve gücünü kanıtlamak için cinsellik yaşayabilir. Olumsuz cinsel deneyimleri olan biri, bunun intikamını başka kişilerle cinsellik yaşayarak almak isteyebilir; geçmişte cinsel olarak reddedilen biri, çekici ve arzu edilen biri olduğunu kanıtlamak için cinselliği kullanabilir.

Keçe’ye göre seks yapmanın birçok nedeni vardır. “Örneğin; yakınlık ya da tanıma ihtiyacı; ‘Sevdiğimle tek vücut olmak istiyorum!’, ‘Partnerimle aramızdaki yakınlığı artırmak istiyorum!’ ya da ‘Partnerime daha yakın olmak istiyorum!’ gibi düşünceler… Bazen de kaçınma ihtiyacı; ‘Partnerimle tartışmaktan kaçınmak istiyorum!’ veya ‘Suçlu hissetmek istemiyorum!’ gibi. Yeni heyecanlar tatma arzusu da gündeme gelebilir; ‘Sevdiğimle olan ilişkime tutku katmak istiyorum!’ veya ‘Aşk oyunlarıyla ilişkimize yeni tatlar katmak istiyorum!’ gibi.

Bazen de sadece birini mutlu etme veya ödüllendirme isteğiyle ilişki yaşanabiliyor; ‘Sevdiğimle daha derin bir iletişim kurmak istiyorum!’, ‘Sevdiğime olan aşkımı ifade etmek istiyorum!’, ‘Sevdiğimin ruhunu göklere çıkarmak istiyorum!’ veya ‘Sevdiğime sevgimi göstermek istiyorum!’ gibi. Sonuç olarak, cinsellik ‘yakınlaşma ve kaçınma ihtiyacı’nın bir dışavurumudur. Ancak cinsellik, yakınlaşma amacından çok kaçınma amacına hizmet ederse, zamanla çiftler arasında sorunlar yaşanabilir.

Arzulanmayan kadının dayanılmaz ağırlığı

Yakın ilişkiler veya evlilikler uzadıkça, kadın ve erkek doğaları gereği bazı davranışlar sergileyebilir. Bu süreçte kadın ve erkek birbirlerini yanlış değerlendirebilir. Özellikle kadınlarda ‘artık arzulanmıyorum’ hissi doğabilir. Erkek, kadından uzaklaşmış olabilir. Kadın, bunun sebeplerini düşünmeye başladığında paniğe kapılır. Oysa kadın, ‘arzulanmama sendromu’ndan kurtulup akılcı bir yaklaşım geliştirirse, partnerinin ilgisini geri çekebilir. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) tarafından yapılan bir ankette, 3 bin 290 evli kadına ‘Kocanızın sizi ilk günkü gibi arzuladığını düşünüyor musunuz?’ sorusu sorulmuş. Katılımcıların yüzde 72’si bu soruya ‘hayır’ yanıtını vermiş. Arzulanmama hissi taşıyan kadınların altı aşaması vardır. İlk evrede kadın kendini suçlar. ‘Bedenim çekici değil. Artık eskisi gibi seksi değilim, kocama yetmiyorum’ düşüncesine kapılır. İkinci evrede eşini suçlamaya başlar; ‘Beni anlamıyor. Bana yeterince ilgi göstermiyor’ der. Üçüncü evrede paranoya başlar; eşinin kendisini aldattığını düşünür. Hatta daha da ileri giderek eşinin eşcinsel olduğundan şüphelenir. Beşinci evrede depresyona girebilir. Son evrede ise kabullenme ve seçim vardır; ya boşanacak ya da bu durumu kabullenip yoluna devam edecektir.

Kadının asıl sorunu genel olarak seks yapmak değil, arzulanmaktır. Arzulanmadığını düşünen kadının sorması gereken asıl soru; ‘Evliliğimde bir sorun mu var?’ olmalıdır. Evliliğin ilk zamanları eğlenceli ve renkli olabilirken, zamanla heyecan, tutku ve büyünün azalması doğaldır. Evliliğin akışında inişler ve çıkışlar yaşanabilir. Önemli olan, bu durumlara zamanında müdahale etmek, etkili iletişimle sorunları konuşmak, karşı tarafı dinlemek ve açıkça istemektir. Erkeklerin eşlerinden uzaklaşmasının nedenleri genellikle eşlerine duydukları öfke veya kırgınlıktan kaynaklanır. Sürekli eleştirilen, başkalarıyla kıyaslanan, yaptıklarının onaylanmadığı ve şikayet edilen bir erkek, eşinden uzaklaşabilir.

Onu geri kazanmak için…

Ona ihtiyaç duyduğunuz duyguları verin: Erkekleri mutlu etmenin altı yolu vardır. ‘Yaptıklarını fark edip takdir etmek’, ‘sizi mutlu etmeyi başardığını ona gülümseyerek göstermek’, ‘varlığına ve sunduklarına ihtiyaç duymak’, ‘erotizm sunmak’, ‘ihtiyaç duyduğunda yalnız kalmasına izin vermek’ ve ‘aşkla hizmet davranışları göstermek.’
Sorunlarınızı açıkça konuşun: Sorunları halının altına süpürmekle çözemezsiniz. Açıklık, dürüstlük ve iletişim, mutlu bir evliliğin yapı taşlarıdır. Aranızda anlaşmazlık yaratan konuları masaya yatırıp kendi hatalarınızı kabul ederek birlikte çözüm arayın.

Onu olduğu gibi kabul edin: Onu farklı birine dönüştürmeye çalışmayın. Baskıcı ve kontrolcü olmayın, duyarlı olun. Ona özen gösterin ama bunaltmayın, onunla ilgilenin ama sıkmayın.

İstemekten vazgeçmeyin: Eşinizden somut isteklerde bulunun. ‘Beni sevmiyorsun, benimle ilgilenmiyorsun’ gibi soyut kavramlardan kaçının. Örneğin ‘Bu akşam eve geldiğinde beş dakikanızı bana ayırmanızı ve bana sarılmanızı istiyorum’ diyin.

Değer verdiğinizi hissettirin: Kocanıza beğendiğinizi, ona değer verdiğinizi, saygı duyduğunuzu gösterin. Onu dinleyin, onaylayın, takdir edin, başkalarıyla kıyaslamaktan ve aşağılamaktan kaçının.

Geçmişte yaşamayın: Geçmişteki hataları tekrar tekrar gündeme getirmeyin. Kendi hatalarınız için özür dileyin, onun hatalarını affedin ve bugüne odaklanın.

Olumluya odaklanın: Sürekli yakınan, her şeyden şikayet eden birinin yanından kaçmak isteriz. Olumsuz düşünceler hem başkalarına hem de size zarar verir ve herkesi mutsuz eder. Olumlu şeyler düşünün, konuşurken olumsuz kelimeler kullanmaktan kaçının, gülümsemeye çalışın.

Tensel temasınızı artırın: Beklenmedik anlarda ona sıkı sıkı sarılın, aniden bir öpücük verin, televizyon izlerken elini tutun, yanağını okşayın. Cinsel yaşantınızda öncelik verin ve onu asla geri çevirmeyin. Gerekirse partnerbasyon (eşin yaptığı mastürbasyon) uygulayın. Cinsel yaşamınızı sıradanlıktan çıkaracak fantezilerle süslemek için hayal gücünüzü kullanın.

Birlikte daha fazla vakit geçirin: Gelecekte hatırlamaktan mutluluk duyacağınız güzel anılar biriktirin.

İLGİLİ İÇERİKLER