
Birlikte Tartışsak da
Yazı: Nilgün Yıldız Konakçı
Biriyle tanışırsınız… Her şey harika gider… Hayallerinizdeki erkek olarak düşündüğünüz biriyle birliktesinizdir… Her konuda mükemmel bir uyum içindesinizdir, ta ki ilk tartışmanızı yaşayana kadar. İlk kavganızın ne zaman olduğunu hatırlayamazsınız bile çünkü tartışmaların ve belki de şiddete varan kavgaların sonu asla gelmez. Sürekli “ayrılacağım” dersiniz ancak kendinizi her seferinde yine onun yanında bulursunuz. En mutlu anlarınızda da onun yanındasınızdır, en mutsuz anlarınızda da… Peki, sizi bu ilişkiye bağlayan şey ne? Bu tür bir ilişkiyi sürdürmek ya da bazen evlilikle sonuçlandırmak ne kadar doğru? Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Özellikle uzun süreli ilişkiler veya evliliklerde, bireylerin orta yaş dönemine geçişlerinde, ilişkilerin bozulması ve küçük meselelerin tartışmalara dönüşmesi muhtemeldir. Üçüncü kişilerin devreye girdiği, ihanetin ortaya çıktığı dönemler de görülebilir. Duygusal ilişkileri zedeleyen iki temel etken var; sadakatsizlik ve fiziksel şiddet! Araştırmalara göre, boşanma sonrası yaşanan travma sonrası stres bozukluklarının çoğu bu iki unsura dayanıyor” diyor.
Yüzleşme korkusu sürekli devam eden bir sebep
“Sürekli tartışan veya kavga eden çiftlerin birbirlerinden ayrılmamalarının nedeni genellikle nedir?” sorusunu Psk. Kaplanhan şöyle yanıtlıyor: “Mutsuz bir ilişkiye devam etmek, cehennemde dans etmeye çalışmak gibidir ve bazı ilişkiler bu dansa ritim tutabilir. İlişkilerin psikodinamiği, tahmin edilmesi zor bir derinlikte şekillenir. Diğeriyle duygusal ve cinsel birliktelik kurmak, kişinin en çıplak haliyle kendisiyle yüzleşmesini gerektirir. Kusurlu biyolojik varlıklar olarak, kendimizi başkası üzerinden tanımlıyoruz ve en çıplak olduğumuz an, özel ilişkiler kurduğumuz ve bu ilişkilere devam etme çabası gösterdiğimiz anlar oluyor. Kişinin kendisiyle yüzleşmesi bazen o kadar yaralayıcı olabilir ki, farkında olmadan sürekli kavga çıkarttığınızı görebilirsiniz. Etrafınıza baktığınızda, ‘Tüm erkekler/kadınlar aynı, hepsi bana acı çektiriyor, yoruldum artık, düzgün biri kalmadı’ diyen birçok insan görebilirsiniz. Biraz daha gerçekçi bir bakış açısıyla şu soruyu sorabiliriz: ‘Karşınıza çıkan herkesin eşit düzeyde kötü ve acımasız olması, sizin kendinizle ilgili bir şeyler anlatıyor olabilir mi?’ Bitmek bilmeyen tartışmalar, bireylerin kendi kişilik özellikleriyle ve ilişkinin psikodinamiğiyle açıklanabilir. Özellikle bağımlı kişilik özellikleri taşıyan bireyler, olumsuz bir durumla karşılaştıklarında “Ne olur bitmesin” diyerek oldukça fazla fedakarlık yapabilirler. Sözel ya da fiziksel istismara açık biçimde, belki razı olarak, sürekli tartışarak ilişkiye devam edebilirler.
Erkekler de kadınlar kadar etkileniyor
Sürekli tartışmalarla sürdürülen ilişkiler, bireyin karakter yapısında, onarılamaz yaralar açabilir. Vazgeçmek ya da yola yalnız devam etmek düşündüğünüz kadar zor değil. İlişkinin geleceği de her geçen gün daha fazla çamura saplanır. Bir de toplumsal olarak yaygın bir mitimiz var; “Bu tür ilişki sorunları en çok kadınları etkiler” şeklinde düşünüyor. Erkeklerin birkaç bira içip yola devam ettikleri ve başka kadın arayışında bulundukları düşünülen yanlış bir varsayımdır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, kötü giden ilişkilerin kadınlar kadar erkekleri de derinden etkilediğini ortaya koyuyor. Sorunlarla başa çıkma yöntemleri farklı olsa da, her iki cins de aynı şiddette negatif duygular barındırıyor. Bu tür durumlarda erkekler genellikle alkol kullanımını artırırken, kadınlar sıkça depresyon belirtileri gösteriyor. Robin Simon ve Anne Barret’in yaptığı bir araştırmanın bulgularından biri de erkeklerin aslında ilişkinin kalitesine önem verdiğidir. Kadınlar ise özgüvenlerini “bir ilişkinin varlığına” göre şekillendiriyor. Değişen kadın rolleri, modern dünya ve diğer birçok olumlu etkiye rağmen, hala kadınlar bir ilişkinin varlığına daha çok ilgi gösteriyor.
Evlilik faydalı olur mu?
Psk. Tuğba Kaplanhan, “Flört döneminde en azından bir kez önemli bir konuda tartışmış olmak, ilişkiyi olumlu etkileyebilir. Bireyler, tartışmanın nasıl çözülebileceğine dair bir içgörü kazanabilirler. Ancak bitmek bilmeyen tartışmalar, her iki taraf için de dayanılmaz hale gelebilir. Tartışmak iyidir ama sürekli tartışmak, bir ilişkiyi kanserle devam ettirmeye benzer” diyor. Çiftler ayrıca bazen tartışmanın alışkanlık haline geldiğini savunabiliyorlar. Oysa “alışkanlık” genellikle en kolay kelimedir, kendimizi ikna etmeye çalıştığımızda bu kelimeyi kolayca kullanırız. Üzerinde bir süre devam ettiğimiz her davranış alışkanlık haline gelebilir ancak alışkanlıklar değişebilir. Çünkü canınızı acıtan bir oyuna devam etmek başka bir patolojinin belirtisi olabilir.
Çocuk olunca işler değişir algısı
Yanlış bir mit de bu ilişkilerin “çocuk olunca düzeleceği” düşüncesidir. Sonrasında “Ama çocuk var, boşanamıyorum” cümleleri gelir. Aileye katılan bir çocuk elbette mutluluk kaynağıdır fakat bireylerin daha ciddi bir bakış açısıyla kendilerini değerlendirmelerini engellememelidir. Kişinin gerçekçi bir değerlendirme ile ilişki içindeki sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Sorunların çözümü çocuk değildir ancak çocuk, bireylere sorumluluk getirdiği için daha gerçekçi bir değerlendirme yapmalarına fırsat tanıyabilir. Ancak öncelikli olan çocuk yapmadan önce ilişkinin dinamiklerini sağlam temellere oturtmaktır.
Tehlike çanları ne zaman çalar?
Tartışmak, insani ilişkilerin büyük bir kısmını oluşturur. Doğup büyüdüğümüz evde kardeşimizle bile binlerce konu yüzünden tartışırken, tamamen farklı geçmişlere ve deneyimlere sahip biriyle elbette tartışabiliriz. Ancak tartışma, öfke duygusuyla başladığında tehlike çanları çalmaya başlar. Birçok kişi tartışırken, öfkesini tetikleyen durumu düşünemeden negatif duygusunu ifade etmeye çalışır. Bu durum, en çözümsüz düğümdür. Tartışmalar saatler, günler boyunca devam eder, her iki taraf da tartışmaktan bıkınca vazgeçer ve sorun çözümsüz kalır. Psk. Tuğba Kaplanhan, “Sağlıklı olan, tartışmaktır fakat kurallarına göre oynamak önemlidir” diyor ve sağlıklı bir tartışma için şu adımları öneriyor:
1- Sizi öfkelendiren konuyu “net” bir şekilde belirleyin. Zaman, olay, kişiler ve durum açık olmalıdır. Asla geçmiş dosyaları tekrar açmayın.
2- Eğer bu negatif duyguyu yoğun bir şekilde hissediyorsanız, o anı kısaca his olarak tek bir cümlede ifade edin ve tartışmak için belirli bir gün ve saat ayarlayın.
3- Tartışma zamanı geldiğinde, öznesi “ben” olan cümlelerle duygularınızı ifade edin.
4- Tartışmalarınıza muhakkak bir çözüm önerin.
5- Tartışma sürenizi asla bir saatten fazla tutmayın.
6- İmkanlar dahilindeyse, yürüyerek tartışmak sizi çözüme daha hızlı götürebilir. Mümkünse çevrimiçi tartışmalardan kaçının.
7- Tartışırken, diğer tarafın cümlelerini referans alarak onun sizi anladığını ifade edin.
8- Genelleme yapmaktan, yargılamaktan ve eleştirmekten kaçının; mümkünse saldırmadan anlamaya çalışın.
9- Eğer açıklamalar sizin için yeterli ve gerçekçi gelmiyorsa, sizi rahatsız eden davranışın tekrarı durumundaki olası önlemlerinizi açıklayın. Tehdit etmeyin fakat kendinizi korumak için önlemler alın.
10- Onun çözüm önerisini ve kendi çözüm önerinizi ortaklaşa değerlendirin ve bir eylem planı oluşturun.
* Formsante dergisinden alınmıştır.