‘SİNEMA FİLMİ VEYA DİZİDE ROL ALMAK ÇOK İSTERİM!’
Her yeni şarkısıyla müzik dünyasında adından söz ettiren Esma Er, Haber Caddesi.com’dan Alper Ergez’in sorularını yanıtladı.
-Tamer Gürsoy ile bir düet çalışmanız var. Ferda Anıl Yarkın’ın 2006 yılında yazıp seslendirdiği “Ayrılmayalım” şarkısını yorumladınız. Bu proje nasıl ortaya çıktı ve neden bu şarkıyı tercih ettiniz? Bu tür cover çalışmalarına devam edecek misiniz?
-Şarkımızı Tamer seçti; duygu yüklü bu güzel parçayı ben de çok sevdim. Yorumlamak benim için ayrı bir heyecan kaynağı oldu. Aranjörümüz Gürkan Kömürcü, şarkıya bambaşka bir hava kattı. Ayrıca, Tamer’in ilk profesyonel kaydını birlikte yapmam da benim için büyük bir mutluluk.
Yakında başka bir cover geliyor, yine Tamer Gürsoy ile dinleyicilerimizin karşısına harika bir parça ile çıkacağız.
– Oyunculuk yaptığınızı biliyoruz. Bu alana geri dönmeyi düşünüyor musunuz?
– Oyunculuk, lise yıllarımdan beri ilgilendiğim bir sanat dalı. Dizilerde de rol aldım ve eğitim aldığım bir branş olduğu için sinema filmi veya dizide oynamak çok isterim, bu konuda bir hayalim var.
“Kim kiminle arkadaşsa ya da aralarında yakınlık varsa, bu isimler her zaman ön plana çıkıyor. Ticari bir amaç güdüldüğünü anlıyorum ama artık bir ‘yeter’ denmesi gerekiyor.”
– Sanatçıların eski şarkılarının yeniden yorumlandığı proje albümlerini nasıl buluyorsunuz?
Eski sanatçıların parçalarının yeni düzenlemelerle tekrar gündeme gelmesi gerçekten güzel. Bu, hem şarkı hem de sanatçılar için genç nesil Z jenerasyonu ile buluşmak açısından değerli bir adım.
Yalnız, bu tarz projeler çoğu zaman satış ve kar odaklı olup, aynı isimler etrafında dönmekte ve bu durum bir kısır döngü yaratmaktadır.
Özellikle Tarkan, Gülşen, Funda Arar gibi isimler ve yeni nesilden Derya Uluğ, İrem Derici gibi sanatçılar… Bu isimler kendilerini ispatlamış durumdalar ve yaptıkları her işe saygım sonsuz.
Ancak sürekli aynı isimlerin öne çıkması sıkıcı hale geliyor. Bu albümlerde yeni seslere ve yeteneklere de yer verilmesi şart; aksi halde sektördeki çeşitlilik azalır.
Öyle bir yapı oluşmuş ki, kim kiminle arkadaş ve yakınsa, o isim genellikle öne çıkıyor. Ticari kaygılar anlaşılıyor fakat artık bir ‘yeter’ demenin zamanı geldi.
Örneğin, yılların önemli ismi Alpay’ın albümünde bir şarkı seslendirdim. Yapımcılarını çok seviyorum ama sektördeki bazı tutumlar nedeniyle artık ‘yeter’ deme zamanı geldi; bu şekilde bıktık.
Sistem çarpıklaşmış durumda ve bu durumu net bir şekilde dile getirmek istiyorum; söylediklerimin arkasındayım.
TRT İstanbul Radyosu’nda Batı Müziği eğitimi almış biri olarak, yıllarımı bu sektöre vermiş ve birçok değerli şarkıyla çalışmış biri olarak, bu çarpık düzene son verilmesini istiyorum.
Sektörün kısır döngüden kurtulup yeni seslere ve yeteneklere daha fazla fırsat tanımasını arzu ediyorum; böylece tüm sanatçılar gibi ben de başarılı işler gerçekleştirmek istiyorum.
“Hayal kırıklıklarını azaltmak için ciddi yatırımlar yapılmalı ve herkes için adil platformlar gerektiğini düşünüyorum.”
– Dijital medyanın müzik sektöründeki algoritmasını nasıl buluyorsunuz? Sizce adaletli mi?
Mevcut sistem adaletsizlikler içeriyor ve kötü niyetli kişiler bu boşluklardan yararlanabiliyor. Bu yüzden her sanatçının, kendisine bir PR ve pazarlama bütçesi hazırlayıp bunu sunması gerekiyor; sadece ürün hazırlayıp vitrine koymak yeterli olmuyor. Adaletsiz bir sistemde çok fazla boşluk mevcut.
Kimseyi ürün olarak görmeyen piyasa koşullarında sahnedeki performans, müzik kültürü, yetenek gibi birçok detayda değerlendirme yapılmadan destekleniyorsanız, hayal kırıklığıyla karşılaşabilirsiniz; bunu sektörde sıkça duyuyorum.
Hayal kırıklıklarını azaltmak için ciddi yatırımlar yapılarak her sanatçıya eşit davranılması gerekiyor. Bu, biz değerli yorumcuların en doğal hakkıdır ve bir an önce hayata geçirilmelidir.
“Müzik piyasası kimsenin tekelinde olmamalıdır.”
– Sosyal medyada bir anda patlayan ve sonra unutulan birçok isim var, sizce bu neden oluyor ve kalıcı olmak için neler yapılmalı?
Bu tür isimler piyasada oldukça fazla ve bazı durumlar da şaibeli olabiliyor. Örneğin, “Cennetten Çiçek” şarkısı aniden çok büyük bir kitleye ulaştı; ancak sahne performansı olmayan ya da yeterli sahne hakimiyetine sahip olmayan kişilerin bu durumu yaşamaları kaçınılmaz.
Bu bireyleri “çöp yatırım” olarak nitelendiriyorum; bu kesinlikle şahsi bir görüş değil, açığa vurmak istediğim bir gerçek. Kendini geliştirmeyen, vizyon oluşturmayan bireyler, sektörde var oldukları sürece kaybolmaya mahkum.
Değerli sanatçılardan ders alan biri olarak, şarkısı 100.000.000 dinlenip hala sahnesi olmayanlar için şaibeli bir durum arıyorum; görüyorum ki bunlar yatırımlarını boşa harcıyorlar.
Ancak kişinin kendi çabalarıyla bu sürecin devam edeceği gerçek; sürekli gelişim şart. Düzenli spor yapmayan, repertuarını geliştirmeyen birinin bu sektörde ilerleme sağlaması mümkün değil.
Bana “sen çok iyisin” diyen var ama ben bu noktada kime ve neye göre yer bulacağımı merak ediyorum. Yeterliliğimin üst düzey olması neden kötü bir şey olsun ki?
Özetle, altyapısı olmayan ya da sadece iyi konuşabilenlerin hâkim olduğu bir müzik sektörü olmadığını savunuyorum. Kaliteden yanayım ve tüm bunlar daha adil bir sektör için gereklidir; aksi halde herkes kendi yolunda ilerlesin.
Sonuç olarak, müzik piyasası kimsenin “tekelinde” olmamalıdır. Eşit fırsatlar yaratmak adına adaletsizliklerin düzeltilmesi ve müzik meslek birliklerinin de üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekiyor.
Sanatçıların 60 veya 70 yaşlarında bile konser verip, iyi sesleri tekrar yaratma çabasının önemine vurgu yapıyor ve tüm bu süreçlerin gerekliliğini savunuyorum.