
İlişkilerde güvenin oluşumu nedir? | İlişki
Güven, sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin temel taşlarından biridir. Bu, yalnızca bir duygu değil, aynı zamanda “dürüstlük, açıklık, tutarlılık, sadakat, yakınlık, bağlılık ve tahmin edilebilirlik” gibi birçok kavramı içeren karmaşık bir olgudur. Bu nedenle de “Partnerime ne kadar güveniyorum?” sorusu, birçok kişinin yanıt vermekte zorlandığı ve çoğu kişinin cevabından emin olamadığı için yüzleşmek istemediği derin ve anlamlı bir sorudur. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, partnerlerin birbirlerine güvenmelerinin hangi kriterlere bağlı olduğunu açıkladı.
Psikoterapist Cem Keçe, güvenin insanların en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu ve yakın ilişkilerin de bu temele dayandığını vurguladı. Güvenin olmadığı hiçbir ilişkinin sürdürülebilir olamayacağını belirtti. Keçe, tüm ilişkilerin güven temeli üzerine inşa edildiğini belirterek, “Güvenin olmadığı yerde kaos ve mutsuzluk meydana gelir! Hiç kimse, fiziksel ve duygusal olarak güvenmediği birini hayatına almak istemez. Güven, birine kaygı, kuşku ya da tereddüt hissetmeden bağlanmak ve ona inanmak demektir; kendini ona teslim edebilmektir. Güvendiğiniz kişiye duygularınızı ve düşüncelerinizi içten bir şekilde paylaşırsınız. Çünkü güvenin bulunduğu bir ortamda dürüstlük, yakınlık, destek ve en önemlisi taahhüt vardır. Yani, size karşı dürüst, yakın ve destekleyici olduğuna inandığınız kişiye güvenirsiniz. Bu güvenin oluşmasında, o kişinin davranışları ve kişiliği ile ilgili verdiği taahhüt etkilidir. Bir ilişkide ‘Sana güveniyorum’ diyebilmek, ‘Seni seviyorum’ demekten çok daha zordur.” dedi.
Güveni bir ağaca benzeten Keçe, konuşmasına şöyle devam etti: “İlişkinin başlangıcında bir tohum ekilir, yavaş yavaş büyür, gelişir ve zamanla kök salar. Güven başlangıçta bir içgüdüdür; partnerimize güvenebileceğimizi hisseder ve buna inanmak isteriz ama zamanla her şey netleşir. Güvenin oluşması bir süreçtir. Her tohumdan kök salacak bir ağaç yetişmesinin garanti olmadığı gibi, bir kişiye güvenebileceğimize dair içgüdümüz de her zaman doğru olmayabilir. Temas edilebilirlik, güvenin oluşmasında önemli bir faktördür. İlişkimizin nasıl olacağı hakkında bir fikrimizin olması, hayatımızın kontrolünün elimizde olduğunu hissetmemizi sağlar. Bu bağlamda, partnerimizin kişilik özelliklerini bilmek ve belirli bir durumdaki düşünce ve davranışlarını öngörmek, onunla ilgili hangi sürprizlerle karşılaşmayacağımızdan emin olmamızı sağlar. Çünkü öngörülemez, tutarsız ve beklenmedik davranışlar sergileyen biriyle güven geliştirmek neredeyse imkansızdır. Güven, inançla birlikte gelişir; partnerimize olan inancımız, onun her durumda nasıl bir tutum sergileyeceğini önceden bilmemiz ya da tahmin etmemiz anlamına gelir.”
Keçe, yakın ilişkilerde güvenin her iki partner tarafından karşılıklı inşa edildiğine dikkat çekerek; “Güven karşılıklı ise ilişkide güvenden bahsedilir; eğer partnerlerden biri diğerine güvenmiyorsa, bu güvenin olmadığını gösterir. Ayrıca, güven ne kadar yavaş oluşuyorsa, o kadar da hızlı bir şekilde yok olabilir. Bir gün gelen bir telefon ya da telefonda yakaladığınız bir mesajla her şey bir anda sona erebilir.” yorumunu yaptı. Öncelikle güvenle başladığı düşünülen bir ilişkide güvenin zamanla netleşip şekilleneceğini, ya da zayıflayacağını vurguladı. Partnerlerin birbirlerine ne kadar güvendiğini anlamak için kendilerine sorabilecekleri soruları şu şekilde sıraladı:
“Partnerinizin fiziksel ve duygusal olarak hayatınızdaki yeri, yani sizi ne ölçüde dinleyip anladığı, destekleyip endişelerinize duyarlılığı, sizin için ne kadar özveride bulunduğu ve size olan toleransı ona olan güveninizi güçlendirecek önemli faktörlerdir. Partnerinizin sizi ve hayatınızı her alanda tam anlamıyla kucakladığını hissetmek, her zaman yanınızda olduğunu düşünmek, hem kendinize hem de ilişkinize olan güveninizi artırır.”
“Tutarlılık, güvenin temel bileşenlerinden biridir. Partnerinizin duygu, düşünce, tavır ve davranışlarının çelişkili olmaması, her açıdan sürekli uyumlu ve istikrarlı olması, onun hangi durumda nasıl davranacağını bilmenizi sağlar. Bu sayede onun karşısında kendinizi savunmasız hissetmez, gel-gitli ve çalkantılı bir ilişki yaşamayacağınıza dair güven duyarsınız.
“Partnerinizin söyledikleriyle yaptıklarının örtüşmesi, verdiği sözleri tutması, size karşı dürüst olduğunu bilmenizi sağlar. Ne diyorlarsa ona güvenirsiniz. Söyledikleri ile yaptıkları arasında bir tutarsızlık olduğunda, geçerli bir nedenin bulunduğuna inanırsınız. Söylediği başka, yaptığı başka olan bireylerin partnerleri sürekli bir kaygı içinde olur ve ilişkiyi kontrol altında tutmaya çalışırlar.”
“Güvenin göstergelerinden biri sağlıklı ve kolay iletişimdir. Partnerinizle kurduğunuz iletişim, ona güvenip güvenmediğinize dair ipuçları taşır. Onunla iletişim kurmakta zorlanıyorsanız, söylediklerinin sizde şüphe uyandırıyorsa, küçük tartışmaların büyük kavgalara dönüşmesi muhtemel ise, nasıl tepki verebileceğinizden emin olamadığınız için içten geldiği gibi konuşamıyor ve kelimelerinizi seçerek konuşmak zorunda kalıyorsanız, bu onunla olan güveninizin tam olmadığının bir göstergesidir.
“Eğer partnerinize güvenmiyorsanız, kendinizi güvende hissetmezsiniz. İlişkiniz hakkında sürekli bir kaygı ve çekince yaşarsınız; içiniz tam anlamıyla rahat olmaz. Çünkü her an partnerinizden sizi üzecek bir davranış bekler duruma gelirsiniz. Kendinizi garanti altına almak için sürekli kontrolü elinizde tutmak zorunda hisseder ve partnerinizi eleştirirsiniz. Ona karşı duyduğunuz güvensizlik, olumsuz düşüncelere odaklanmanıza neden olur. Albert Camus’un söylediği gibi, ‘Düşünce arttıkça tedirginlik de artar’ ve partnerinizin şüpheli söz ve davranışlarını tehdit edici olarak algılamaya başlayabilirsiniz. Bu durum, küçük sorunlara aşırı tepkiler vermenize yol açabilir.”
“Osho’nun ‘Kuşkunun olmadığı yerde güven doğar’ ifadesiyle belirttiği gibi, kuşku ve güven aynı anda var olamaz. Partnerinizin sizden önceki hayatı ya da ilişkileri hakkında açıkça bilgi sunmaması ve sizlerin bunu sonradan öğrenmeniz, aklınızda kuşkulu düşüncelerin oluşmasına neden olur. Zamanla artan soru işaretleri sizi paranoya gibi hissettirerek endişelerle dolu hissettirir.”
“Nietzsche’nin ‘Bana yalan söylediğine üzülmedim, bundan sonra sana inanamayacağıma üzüldüm’ sözündeki gibi, yalan güvenin en büyük düşmanıdır. Zararsız beyaz yalanlara her ilişki içerisinde zaman zaman başvurulsa da, bunların sıklaşması ve beyaz yalan olmaktan çıkması güvenin temelini sarsar. Partnerinizin yalan söylediğini farkettikten sonra her söylediğini sorgulamaya ve doğruluğunu test etmeye başlarsınız. Sakladığını düşündüğünüz durumlar, sizi aldatıldığı düşüncesine de götürebilir. Bu durumda güvenin yerini, bir süre yalan söyleyenin kendini kontrolü ve bilgi verme süreci alır.”
Keçe, güven ile güvensizlik arasında ince bir çizgi bulunduğunu ve şunları ekledi: “Güven duygusu, kendimiz, partnerimiz ve ilişkimiz hakkında olumlu düşüncelerimizin ve duygularımızın olmasını sağlar. Güven, ilişkilerdeki sorunların ve çatışmaların çözümünü kolaylaştırır; çünkü partnerimizin kasıtlı olarak incitmeyeceğine inandığımız için ona karşı hoşgörülü oluruz ve hatalarını kolayca affederiz. Sonuç olarak, güven bağlarımızı güçlendirir. Ancak güvenmek bir risktir; güvenimizin doğru ya da boşa çıkma oranı yüzde ellidir. Güven ile güvensizlik arasındaki o ince çizgiyi geçtiğinizde geri dönüş mümkün değildir. Yalan, aldatma, dürüst olmama ve tutarsız davranışlar, güveni geri dönülmez bir çizginin ötesine götürür. Shakespeare’nin dediği gibi ‘Güven ruh gibidir; terk ettiği bedene asla geri dönmez.’”